Fenerbahçe yine ikinci bölge odaklı bir oyunla sahaya çıkmıştı.
Okay merkezde çok ciddi fark yarattı.
Fenerbahçe az sayıda bulduğunu atmaya öyle odaklıydı ki bir süre "uzaklaştırma" dışında bir eyleme girişmedi.
Uğurcan ilk bir saat yine günündeydi.
En Nesyri, Dzeko oyuna girdikten sonra servis özelliğini açtı.
Tadiç ve En Nesyri servisleri ile Trabzonspor ceza sahasını zorladı.
Amrabat ile ikinci topları sürekli kovaladı (ki bu toplar, rakibinde Okay gibi bir oyuncu varsa çok değerlidir)
Rakibi uzun metrajlı toplar ya da top taşımalara zorlamak suretiyle bir saatlik dilimde ciddi anlamda yordu Mourinho.
Son yarım saatte ise hedef Trabzonspor takım boyu ve rakip yarı alanda toplanacak ikinci toplardı.
Nitekim Trabzonspor yorulduktan sonra daha kenarlara rastgele oynamaya başladı ve merkezden delinme sinyalleri verdi. Çift forvetli düzende sürekli çaprazlara deplase olup açılan gediklere Tadiç ve İrfancan'ı sokarak Trabzonspor savunmasını ceza sahası içine ittirmek mantıklı senaryo idi.
Net stoperi olmayan Trabzon elbet bir noktada hata yapacaktı.
Birkaç denemenin ardından maçın sonunda Amrabat'ın zorlaması skoru getirdi.
Trabzonspor özelinde, bu tip spesifik maçlarda, rakibi domine etmek ya da seyir zevki yüksek oyun beklemek rasyonellikten uzak olacaktır. Gerçi şimdiye dek rakibini ofansif anlamda püskürten bir Fenerbahçe görmedik lakin bir şekilde sonuç almayı da bilen bir takım izledik diyebiliriz.
Liderin bay geçtiği haftada diri kalmak adına 3 puan hayati öneme sahipti. Fenerbahçe bunu elde etti.
Kısa günün kârını, zorlama bir golle de olsa cebine koyan Mourinho oldu.