Fırat Günayer, 4 büyük takımın 3. hafta performansını değerlendirdi!

Abone Ol
JORGE JESUS, JORGE JESUS'A KARŞI ! Fenerbahçe kimi alırsa alsın, en önemli transferi Jorge Jesus demiştik. Bu tespiti yapmamızın sebebi, sadece hocanın kariyerine sığdırdığı 16 kupa değildi elbette. Jesus, kazanmak için her türlü taktiksel yolu deneyen ve radikal oyun değişikliklerinden asla kaçınmayan bir teknik adam tipi. Demirspor maçında Portekizli hocanın bu özelliğini 'bir kez daha gördük. Bundan önceki 2 lig maçında bol hücumcuyla sahaya çıkıp, topun kontrolünün tamamen alınmasını isteyen Jorge Jesus, lider Adana Demirspor karşısında, takımını bambaşka oyun kimliğiyle sahaya sürdü. 3-4-3'le sahaya çıkan ve top Demirspor'dayken 5'li savunmaya dönen Jorge Jesus, ileride yaptığı hücum presle Adana Demirspor'un tüm oyun planını altüst etti. Elbette bunda Montella'nın cüretkar oyunun da etkisi vardı. Güney ekibi, Fenerbahçe'nin topu kendisine bırakmasıyla birlikte, savunmasını iyice öne çekince, Jorge Jesus'un planı da tıkır tıkır işlemeye başladı. Bu oyun şekli, kariyerini savunma arkasına sarkarak şekillendiren Valencia için bulunmaz bir ortamdı. Buna Demirspor stoperi Samet Akaydın'ın amatörce hataları de eklenince, Fenerbahçe, ligin en güçlü takımlarından biri olan Adana Demirspor karşısında 3-0 öne geçti. Bu skorun bir numaralı mimarı elbette Jorge Jesus'du. 3-1'den sonra ise Portekizli hocanın diğer yüzü ortaya çıktı. Takımın yorulduğunu düşünerek 3 oyuncu birden değiştiren Jorge Jesus oyun ritmine ciddi şekilde etki etti. Burada asıl dikkat çeken konu ise, tamamen Onyekuru'yla hücum eden Demirspor'a karşı Jorge Jesus'un hiçbir önlem almamasıydı. Yedek kulübesinde Onyekuru'yu durdurabilecek Osayi varken, bu opsiyonu hiç denememesi elbette düşündürücüydü. Ancak Jorge Jesus'un tarzını bilenler, bu durumu çok da garipsememiş olabilirler. Portekizli hoca, kariyeri boyunca, ağırlıklı olarak oyunun hücum kısmıyla ilgilenmiş bir teknik adam. Dolayısıyla hoca savunma mevzusunu biraz daha geri plana almış vaziyette. Bu durum elbette zaman zaman sarı lacivertlilerin başına dertler açabilir. Ancak Fenerbahçe'nin tarihine ve oyun kültürüne baktığımızda, Jorge Jesus'un bu tarzının, kulübe en uygun tarz olduğunu da söylemekte fayda var. ISMAEL'İN TAKIMI VE GÜVEN PROBLEMİ ! Her maç sonrası tartışılan Valerien Ismael, Beşiktaş'a geldiğinden bu yana en etkili oyununu oynattı. Fransız hocanın ilk günden bu yana dile getirdiği 'benim takımım fizik üstünlüğüyle rakibi dövecek'' motto'sunu ilk kez bu kadar bariz bi şekilde sahada görebildik. Alanyaspor karşısında da aslında benzer bir başlangıç vardı ama orada hikayenin sonunu, hakem Yasin Kol belirlemişti. Beşiktaş, Karagümrük karşısında o kadar sert bir tempo yaptı ki, dakikalar 30'u gösterdiğinde, skor 1-0'dı ve istatistik tablosuna direkten dönen 3 top, sayılmayan 1 gol, kaleye çekilmiş 7 şut yazılmıştı. Beşiktaş'ın futbola ilişkin her şeyi 'yoğun' yapmasının etkisiydi bu. Siyah beyazlı oyuncular ilk yarıda presi de, topsuz oyunu da, pas isabetini de 'yoğun'' bir şekilde yapmayı başardı. Bunda elbette Valerien Ismael'in kamp döneminin etkisi büyüktü. Temmuz ayında, kulübün 13 hoca görmüş futbolcusu Necip Uysal'ın ''ben hiç bu kadar sert kamp yaşamadım'' söylemi, bu fiziksel güç gösterisinin habercisi gibiydi. Beşiktaş bunları yaparken, rakibin gol beklentisini 0.08'de tutmuştu ki, bu Karagümrük'ün kaleye bile yaklaşamadığını gösteren kilit bir rakamdı. 45 dakika bittiğinde, Beşiktaş'ın oyunu o kadar kusursuzdu ki, tribünler takımı soyunma odasına ayakta alkışlayarak yolladı. Beşiktaş'ın bu temposu 60'a kadar devam etti. Bundan sonrası ise sıkıntılı bölümdü. Oyunu tam anlamıyla domine eden siyah beyazlıların, dakikalar ilerledikçe, Karagümrük karşısında geriye çekilmesinin sebebi ise çok açıktı. Beşiktaş oyununu fizik güce temellendirmiş durumda. Dolayısıyla takımda yorgunluk başladığı anda, oyun çok sert bir şekilde düşüşe geçiyor. Ismael'in bunu çözmesi için yapması gereken şey, oyuncu değişikliğiydi. Fransız hoca bunda gecikince, tribünlerin ''oyuncu değiştirsene' tezahüratıyla karşı karşıya geldi. Beşiktaş tribünü zekidir ve tarihte saha içine bunun gibi pek çok müdahalede bulunmuştur. Ancak 3.haftada, skor 3-1'ken gelen bu tezahüratın, aynı zamanda, hocanın kredisi hakkında bize ciddi ipucu verdiğini söyleyebiliriz. Oysa Ismael'in vaad ettiği oyundan parçaları görmeye başlamış durumdayız. Önceden çalışıldığı belli olan her kornerin tehlike yaratması, yıllardır kadroda yer alıp, katkı sağlamakta zorlanan Nkoudou ve Salih Uçan gibi isimlerin yükselişe geçmesi, Berkay-Kartal ikilisiyle Josef'in yokluğunun bir şekilde kapatılması, Ismael'in hesabına artı yazan gelişmeler. Bundan sonrası için Fransız hocanın yapması gereken şey, yorgunluk sonrası ne tarz bir oyun şekli seçeceğine ilişkin ciddi bir plan oluşturmak. Ancak iş bununla bitmiyor. Beşiktaş yönetiminin de takıma en az 3 kaliteli takviye yapması gerekiyor. Neticede 'yedek kulübesinde Josef ya da Gedson muadili güçlü bir orta saha olsaydı, Ismael de tribünden uyarı gelmeden, değişiklik hakkını kullanırdı diye düşünüyorum. Ve bir de tabi güven problemi var. Her maç sonrası hoca tartışması yaşayan bir takımın, uzun vadede başarılı olması pek kolay değil. Beşiktaş, hocasına güvendiğini, onunla devam edeceğini bir kez daha, yüksek sesle söylemeli. Yoksa her kötü skor sonrası, başka hocalar sosyal medyada trend olmaya devam eder. GALATASARAY'IN ORGANİZASYON SORUNU! Galatasaray'ın Ümraniyespor maçı, takımın uyum sorunu haricinde, bazı önemli problemlerinin de olduğunu göstermesi açısından önemliydi. '8,5 milyon euro'luk kadro değeriyle ligin en mütevazi takımlarından birisi olan Ümraniyespor, Fenerbahçe karşılaşmasında olduğu gibi, Galatasaray'a karşı da ön alan presiyle başladı. Recep Uçar'ın 3 atletik oyuncusunu 2 orta sahayla takviye edip, sarı kırmızılıların savunmadan rahat çıkmasını engelleme planı, mükemmelle yakın işledi. 45 dakika sona erdiğinde Galatasaray savunması tam 26 top kaybı yapmıştı. Nelsson ve Abdülkerim'in henüz uyumlu bir ikili olmaması, 2 bekin oyun kurucu değil, top taşıyıcı olması Galatasaray'ın bir türlü topu çıkartamamasına sebep oldu. Buna Emre Akbaba'nın etkisiz oyunu da eklenince, sarı kırmızılılar ne oyun kurabildi, ne de organize olabildi. Zaten Okan Buruk'un takımının en büyük sorunu henüz bir oyun kimliğine sahip olamamasıydı. 35 yaşında ve henüz fiziken hazır olmayan Mertens'in oyuna bu kadar etki etmesinin sebebi de tam olarak buydu. Belçikalı yıldız tecrübesiyle, boş alana kaçması, topla buluşması ve arkadaşlarına verdiği talimatlarla Ümraniye'nin geri çekilmesine sebep oldu. Mertens'in bir pozisyonda soldan atak yaparken, arkasından destek atmayan Van Aanholt'a kızması, Galatasaray'daki set oyunu probleminin sahaya yansıması gibiydi. Belli ki Okan Buruk oyun anlamında istediği şablonu henüz takıma oturtamamış. Neticede Antalya'da 90, Giresunspor maçında 90, Ümraniyespor maçında 86 dakika gol atamayan bir takım var şu anda. Bu korkunç istatistiğin karşısında 6 puan yazılmasının sebebi ise elbette Gomis. Ligin ilk maçında uzatmalarda takımına ekstra 2 puan getiren Gomis, bu hafta da attığı usta işi golle, galibiyetin mimarı oldu. Bu maç aynı zamanda futbola ilişkin 2 önemli öğretiyi bize bir kez daha gösterdi. 1) İyi takım yapmak, iyi transfer yapmaktan daha önemli. 2) Burası golcülerin ligi, iyi golcün varsa, düşe kalka hedefe gidersin. TRABZONSPOR: AVRUPA DÖNÜŞÜ AVRUPA TAKIMIYLA OYNAMAK! Avrupa maçına çıkıp, 3 gün sonra ligde puan kaybetmek, memleket futbolunun adeta geleneklerinden biridir. Oradaki seviyeye çıkmak için gösterilen konsantrasyon ve ortaya konan eforun sonucunda, takımlarımızın genelde hafta sonunda yürüyecek hali kalmaz. Bu Trabzonspor'a özgü bir durum değil elbette. Avrupa'ya kim giderse gitsin, rakip çok zayıf bir ülkenin takımı değilse, dönüşte bizimkilerin takati kalmaz. Bunun konsantrasyon, mental gelişim, antrenman bilimi gibi bir çok sebebi var ama o konuya girersek, yazıyı bitiremeyiz. Trabzonspor, tam da bu ruh haliyle çıktı Antalya deplasmanına. Ve bordo mavililerin fikstür şanssızlığı olsa gerek, rakip de tam anlamıyla bir Avrupa takımı gibiydi. İlk yarıda alanı kapatan, Trabzonspor'a nefes aldırmayan, topu alıp, oyunu istediği gibi çeviren bir Antalyaspor vardı. Nuri Şahin'in takımı sahaya o kadar iyi yayılmıştı ki, dakikalar 40'ı gösterdiğinde skor 2-0 olmuştu ve bu durum kimseyi şaşırtmamıştı. Trabzonsporlu oyuncuların reaksiyon dahi veremediğini gören Abdullah Avcı, 42.dakikada 2 oyuncu değiştirip, takıma adeta şok cihazıyla müdahale etti. Abdülkadir Ömür ve Bardhi sahaya girer girmez, ilk golü hazırlayıp, oyunu da Trabzonspor'a çevirmeyi başardı. İkinci yarıda oyunun hakimi bordo mavililer oldu. Antalyaspor gibi müthiş organize olmuş bir takıma karşı oyunun hakimiyetini ele geçirip, skoru 2-2'ye taşımak, Trabzonspor'un aslında ne kadar güçlü bir oyun kimliğine sahip olduğunu gösteren önemli bir işaretti. Burada da Nuri Şahin faktörü devreye girdi. Genç hoca, geçen hafta Beşiktaş'ın hocası Ismael'in yaptığı hataya düşmedi ve ön tarafta yaptığı değişikliklerle, ''kapanıyorum ama hata yaparsanız, affetmem'' mesajını sahaya verdi. Nitekim Trezeguet'in hatasıyla, maç tekrardan Antalyaspor'a döndü. Maçın hakimi ilk yarıda Antalyaspor, ikinci yarıda Trabzonspor'du. Ancak maçı 90 dakika konsantre olan Antalyaspor kazandı.' Not 1) Trabzonspor'un topu rakibe bırakma hali, bir oyun geleneği olursa, ilerleyen süreçte işi zorlaşır Not 2: Bardhi tam isabet bir transfer gibi gözüküyor. 2 gol atması haricinde, vücut çalımları, şut şekli, bu ligde çok iş yapar gibi duruyor. Fırat Günayer