8 Temmuz Cumartesi gecesi Aslan Eczacılar Birliği’nin düzenlemiş olduğu 23. şampiyonluk kutlama yemeğine katıldım. Sağ olsun Zafer İlgün dostumuz davet etti. Birçok eczacı ile tanışma, görüşme fırsatım oldu. Ne yalan söyleyeyim; sadece bir yemek daveti olduğunu beni de dost meclislerine çağırdıklarını düşünmüştüm öncelikle. Ancak gidince gördüm ki, bir devrin muhteşemleri de var. Alp Yalman, Ergun Gürsoy, Ahmet Akcan, Muhammet Altıntaş gibi 80 ve 90’ların efsane Galatasaray büyüklerini görmekten gurur ve mutluluk duydum. Tekrar Zafer beye teşekkürlerimi iletirim.
Gecede elbette konu G.Saray ve asr-ı saadet dönemiydi. Uzun uzun söyleştik, anılarını dinledim büyüklerimin. Alp Yalman ve Ergun Gürsoy bir ara Arda Güler sohbeti açtılar aralarında… Gerçek birer beyefendi olarak ezeli rakiplerinin değerli evladıyla ilgili söylediklerini duymanızı isterdim… Nasıl gururlu, nasıl kendi çocukları gibi anlatıyorlar… Dakikalarca Arda Güler ve yeteneklerinden söz ettiler. Ne kıymetli bir değer olduğundan bahsettiler… Dedim ki “İŞTE G.SARAY BU” … G.Saray, rakibinin de değerine kıymet atfetmektir. Çok mutlu oldum. Ahmet Akcan ile zaten aynı kanalda çalıştık, iletişimimiz sürüyor. Muhammet Altıntaş ise tam bir hüzün tablosu…
14 sezon sonra gelen şampiyonluk maçında topukla gol atan, 1992-93 sezonunda meşhur Roma maçlarından iki gün sonra geçirdiği trafik kazasıyla hayatı adeta kabusa dönüşen, sonra tekrar kulüp içindeki hizmetleriyle hayata tutunan MAMİ lakaplı büyük orta saha oyuncusu şu sıra çok kıyıda köşede kalmış durumda. Maddi bir beklentisi olmadığını var sayıyorum; konuşmadık öyle bir ayrıntı. Ama hissiyatım biraz anımsanmak istiyor.
Zaten futbolu üst düzey oynamış kim varsa, sonrasında benzer beklentiler içinde oluyor hayattan, camialarından, kulüplerinden…
Sözünü ettiğim 4 kişiyle de bir fotoğraf çektirdim. Dördünün de G.Saray ve futbola hizmetleri saymakla bitmez. Kendi arşivime anı kalsın diye çektirdim o fotoğrafları… Anı kalsın ki, ana-babamızın bize öğrettiği vefa/hürmet eksenini hiç kaçırmayalım…
Bakınız futbolu üst düzeyde oynamış, sonra bırakmış ya da geçmişte yönetici olmuş insanların anılmak/hatırlanmak beklentilerini çok normal karşılamalı.
Bizim gibi şöhret olmamış insanlar onlar gibi bakamazlar bu meseleye. Zirvedeyken gösterilen alaka, çalan telefonlar, bitmez talepler önce azalmaya sonra da yok olmaya yüz tutar. Onlar da haklı olarak “elbette o kadar güçlü şekliyle değil” ama geçmişlerindeki alakayı özlerler.
Benim yaptığım iş bana çocukluk kahramanlarımla bir arada olmayı sağladı. Çok şükür Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursaspor ama elbette taraftarı olduğum G.Saray’ın birçok efsanesiyle teşrik-i mesaim var. Oğuz, Aykut, Rıdvan, İsmail, Rıza, Sergen, Metin, Ali, Feyyaz abiler… Fatih Terim büyüğümüz, Sedat 3 Usta, Mustafa Denizli hocam ve neredeyse yarı final oynayan takımın hepsi…
Çok şükür… Bin şükür… Mesleğimize, hayatımıza…
(G.Saray’ın 3-9 Temmuz haftasıyla ilgili yapacağım iki değerlendirme var.
Birincisi umarım sonra daha çok üzüntü oluşturmaz; HULL maçında Okan hocanın TORREIRA’ya görev vermesi ve sakatlığı! Ne gerek vardı o sıcakta nemde oynamasına!...
İkincisi ise Erden Timur’un 9 Temmuz günü kamptaki basın toplantısındaki berraklığı… Transfer sürecini çok iyi anlattı. “Icardi bitti hayırlı olsun” demedi, doğrusunu yaptı. Sadece “kısa boylu adamların adanmışlığı fazla olur” sözü, edilmese daha iyiydi!)