Topun görece Fenerbahçe'de olduğu anlarda Fenerbahçe veri anlamında önde gibi görünüyor olmasına rağmen burada yarattığı tehditler genel anlamda rakip savunmanın organizasyon eksikliğinden kaynaklanmaktaydı.
İkinci yarıda Fenerbahçe topu daha fazla rakibine bırakarak doğru geçişleri doğru zamanlarda yakalamaya çalıştı ve bence neticeyi de tam olarak burada aldı.
Rakip takım boyunu hedefleyen, topu rakibe bırakan, reaktif hakimiyet oyununu benimseyen Fenerbahçe'nin, Mou'nun asıl yerleştirmeye çalıştığı felsefe olduğunu söylemek mümkün.
İki ayrı yarıda iki ayrı anlayış vardı elbette fakat asıl göze çarpan ayrıntı bence, savunma tandemi ve kurgusundaki sürekli değişim ve oyun içi rotasyonu.
Savunma merkezinde sürekli yer değişimleri mevcut.
Bazen de facto üçlü. Bazen net bir dörtlü bazen orta saha tandanslı bir üçleyici bulundurdu Mourinho.
Çok ciddi rakiplere, durdurma ve karşılama zorlaştırma temelli şaşırtıcı hamleler olarak değerlendirebileceğimiz bu adaptasyon denemeleri, oyunu oynaması gereken sekanslarda nispeten orta metrajlı paslara da mecbur bırakabiliyor.
Mourinho çok uzun vadeli bir planı adım adım işliyormuş gibi bir fikre sahip.
Fakat bu ve benzeri denemeler, seyir zevki bekleyen taraftar açısından çoğunlukla kadük bir oyun gibi algılanacaktır.
Nitekim Mourinho'nun kendi sözleriyle maçı ve durumu özetlersek;
Eylül ayında kazanılacak bir kupa olmadığı için Mourinho etkisi göremediniz. Mourinho etkisi dediğiniz şey kupa kazanmaktır.
Fenerbahçe taraftarı, akışkan ve iyi oyundan ziyade sonuç odaklı pragmatik bir oyuna alışmalı.