Mourinho, önceki yıllarda da dikkatleri bambaşka yerlere çeviren benzer demeçlerle hem gündemi kendisine çekmeyi hem de takımının üzerindeki baskıyı dağıtmayı başarmış bir teknik direktör. Bu tarz hamleler, onun maç sonrası açıklamalarında sık sık kullandığı psikolojik oyunların bir parçası olarak karşımıza daha önceden de çıkmıştı. Portekizli hocanın kariyerine bakıldığı zaman bu açıklamaların maçın heyecanı ile değil, bir stratejik planlamanın parçası olarak yapıldığı göze çarpıyor.
Jose Mourinho’nun Türkiye’nin futbol iklimine, hakemlere ve VAR sistemine yönelik eleştirileri, sadece hakem kararlarından duyduğu bir rahatsızlıktan kaynaklanmıyor, vermiş olduğu demeçler aynı zamanda oyuncularına ve taraftarlarına bir şekilde “biz ve onlar” algısının var olduğunu ve bu vesileyle de camia ve takım içinde bir birlik hissini oluşturmayı amaçlıyor. Mourinho’nun daha önce çalıştırdığı takımlarda da aynı stratejiyi uyguladığını futbolseverler hatırlayacaktır diye tahmin ediyorum.
Çoğunlukla hakemleri veya futbol federasyonlarını suçlayan Mourinho, böylelikle takımı üzerinde aynı bugün yapmış olduğu gibi “bize karşı bir yapı var” hissi uyandırarak oyuncularını daha da hırslandırıyor. Taraftarı daha da maça gelmeye ve takımı desteklemeye yönlendiriyor. Teknik direktörlerinin haklarını savunduğunu gördüklerinde ona olan destekleri daha da artıyor.
Mourinho, önceki teknik direktörlük kariyerine de bakıldığı zaman, takımı iyi sonuçlar alamadığı dönemlerde eleştirileri takım üzerinden çekip kendi üzerine almayı tercih eden bir hoca. Chelsea, Inter, Real Madrid, Manchester United ve Roma gibi büyük kulüplerde yaptığı gibi, Mourinho bu yöntemi bugün Fenerbahçe için de uygulamaya sokmuş gibi görünüyor. Trabzonspor maçı sonrası yaptığı eleştiriler kamuoyunun ilgisini takımın inişli çıkışlı performansından uzaklaştırıp tamamen hakem kararlarına ve “Fenerbahçe’ye karşı bir yapı olduğu” iddiasına yönlendiriyor. Bu tip iddialara bayılan medya ve taraftarlar da ilgilerini takımın performansına değil, tamamen dış etkenlere bağlayan bu cazip ve medyatik olarak “köpürtülmeye” çok daha uygun yolu takip etmeyi tercih ediyor.
Jose Mourinho’nun hakem eleştirileri ve karşısında bir yapı olduğunu iddia etmesi, sadece Fenerbahçe dönemine özgü değil.
Manchester United - Manchester City (2017)
United’ın 2-1 kaybettiği Manchester derbisinin ardından hakem Michael Oliver’ı sert bir şekilde eleştirir. Maçta, United oyuncusu Herrera’nın düşürülmesine rağmen penaltı verilmemesini hakemin maç boyunca City lehine kararlar verdiğini ifade eden Portekizli Hoca bu şekilde United taraftarlarını hem hakem kararlarına karşı bir araya getirmiş hem de mağlubiyetin faturasını dış etkenlere yükleyerek oyuncularının üzerindeki baskıyı hafifletmiş olur. O dönemde United taraftarları, Mourinho’nun hakemlere karşı takındığı bu tavırla takımlarının haklarını en iyi savunan kişi olarak gördükleri hocaları Mourinho ’ya olan desteklerini daha da arttırırlar.
Manchester United - Chelsea (2018 FA Cup Finali)
Mourinho, eski takımı Chelsea ‘ye karşı oynanan FA Cup finalinde yine hakem Michael Oliver’ın kararlarını hedef alır. Maçı 1-0 kaybettikleri bu karşılaşmada, Mourinho, Chelsea ’ye verilen penaltının haksız olduğunu iddia ederek hakemi eleştirir, ayrıca United’ın ofsayt gerekçesiyle iptal edilen golünde kararın yanlış olduğunu öne sürer. Bu açıklamalar, mağlubiyet sonrası taraftarın ve medyanın ilgisini takımın eksikliklerinden çok yine hakem kararlarına yöneltir ve Mourinho’nun meşhur stratejisi yine işe yarar.
Roma - Juventus (2022)
Roma’nın Juventus’a 4-3 mağlup olduğu maçtan sonra Mourinho, hakem Daniele Chiffi’ye yönelik sert eleştirilerde bulunur. Maç sırasında Juventus lehine verilen kararları hedef alarak, hakemin Roma’ya karşı taraflı davrandığını iddia eder.
Mourinho bu şekilde İtalya’da kendilerine karsı “adil olmayan” bir sistem olduğu fikrine inandırıp oyuncularının hem rakiplere hem de bu sisteme karsı mücadele içinde olduklarına inandırır.
Roma - Feyenoord (UEFA Konferans Ligi, 2022)
UEFA Konferans Ligi’nde Feyenoord ile oynanan maçta Mourinho’nun hedefinde yine hakem kararları vardı. Özellikle VAR hakeminin kendilerine haksızlık yaptığını söyleyen Mourinho daha da ileri giderek Roma’nın Avrupa’da hak ettiği değeri görmediğini ve Avrupa’da da “Roma’ya karşı bir yapı” olduğunu ifade eder.
Roma - Monza (2023)
Monza’ ya karşı oynanan Serie A maçında Mourinho, hakem Daniele Chiffi’yi tekrar eleştirir ve “Bu hakemle daha önce de sorunlar yaşadım” diyerek VAR hakemlerine ve Serie A’daki hakem sistemine yönelik tepkisini dile getirir. Maçta tartışmalı kararların Roma aleyhine çıktığını söyleyen Mourinho, hakemlerin kendilerine karşı önyargılı olduğunu iddia eder.
Eleştirileriyle “haksızlık karşısında mücadele eden” bir imaj çizmeye çalışan Mourinho gittiği her ülkede, her takımda aynı şekilde hem oyuncularını hem de taraftarlarını kendilerine karşı yapılmakta olan “haksız mücadeleye” karşı ayaklanmaya davet ediyor. Dolayısı ile bu taktik, Mourinho’nun başarısızlıkları dahi bir motivasyon kaynağı olarak kullanmasına ve taraftarların gözünde bir lider olarak algılanmasını sağlıyor.
Özellikle hakemleri hedef alan açıklamalar, Mourinho’nun adeta imzası haline gelmiş stratejisinin ana parçalarından biri. Daha önce görev aldığı her yerde Mourinho’nun başarı ile uyguladığı bu strateji bu hafta olduğu gibi Süper Ligin gelecek haftalarında da tekrar tekrar karşımıza çıkmaya devam edecek gibi görünüyor.
Tabii diğer yandan şunu da unutmamak gerekir ki Jose Mourinho’nun Türkiye Süper Lig’ine dair açıklamaları ve hakem eleştirileri, sadece kısa süreli bir gündem yaratmanın ötesine geçerek ligin marka değerine katkı sağlayan bir etki de yaratıyor. Bu tür açıklamalar, uluslararası spor medyasında da geniş yer bulduğu için Süper Lig’in Avrupa’da daha fazla konuşulmasını sağlayıp aynı zamanda ligimizin uluslararası bilinirliğini ve görünürlüğünü de artırıyor, Süper Lig’in, Avrupa’nın futbol kültürü içinde daha fazla yer edinmesine ve gelecekte yabancı oyuncu ve teknik direktörlerin ligi daha çok tercih etmesine katkı sağlıyor. Dolayısıyla Mourinho gibi bir ismin varlığı ve bu tip açıklamaları, bir yandan kaos yaratıyor gibi görünse de diğer bir yandan da ligin kalitesine dair küresel bir merak uyandırarak Türkiye’nin futbolunun imajına pozitif bir değer de katmış oluyor.