Fenerbahçe, sezonun en kritik maçında Galatasaray deplasmanına çıktı. Haftalardır süren tartışmalar sonrası Slavko Vinčić gibi üst düzey bir hakemin atanmasıyla “adaletli” bir maç izleme ihtimali doğdu. Ancak ne gariptir ki, son 10 yılda 5 kez şampiyon olan, şu anda da 6 puan farkla liderlik koltuğunda oturan Galatasaray, yerel hakemlerden şikayet ettiği gibi yabancı hakeme de itiraz etmeyi ihmal etmedi. Medyasıyla birlikte büyük bir kampanya başlatarak yine mağdur edebiyatına sarıldılar.
Bu maçın yabancı bir hakem tarafından yönetilmesi, en azından sahadaki kararların daha güvenilir olmasını sağladı. Ancak kimse bu 90 dakikanın, sezonun geri kalanını temize çekeceğini düşünmesin. Bugün ne sonuç alınırsa alınsın, ligin başından beri yaşanan haksızlıklar bir kalemde silinemez.
Fenerbahçe açısından bakarsak, sezon başındaki puan kayıpları şampiyonluk yolunu zorlaştırdı ama Mourinho ile Avrupa’da ve ligde belirli bir istikrar yakalandı. Avrupa Ligi’nde son 16’ya kalınması ve önümüzdeki sezonun kesinlikle Mourinho ile planlanması, bu sezonun en büyük kazanımı olabilir. Ancak ne olursa olsun, bu maç Fenerbahçe için her şeyini ortaya koyması gereken bir mücadeleydi.
Oyun mu, Satranç mı?
Maç başlar başlamaz, Fenerbahçe’nin planı belliydi: Savunmada hata yapmadan, Džeko’nun bağlantısıyla Oğuz ve Kostić’i koşturup hızlı geçişlerle ve duran toplarla golü bulmak. Bunu da iyi uyguladı, rakibini kaleye bile yaklaştırmadı. Ancak kendisi de hücumda etkisiz kaldı. Yoğun efor sarf eden hücumcular, bitirici aksiyonlardan uzak kaldı.
Galatasaray ise alışılmışın dışında, daha sert ama teknik kapasitesi düşük bir orta saha düzeniyle sahadaydı. Osimhen, ceza sahasında yalnız kaldı, kaleyi göremedi. Galatasaray, Fenerbahçe’nin teknik ayaklarını yıldırıp oyunun ritmini bozmak istedi ama kendisi de üretemedi.
Sonuç olarak iki takım da “aman hata yapmayalım” düşüncesiyle oynadı, risk almadı. Tempo düştü, oyun sıkıştı, hücum aksiyonları minimum seviyeye indi. Langırt masasındaki gibi durağan, sıkışık, savunmaların galip geldiği bir maç izledik.
Mourinho’nun bu maçı taktiksel bir satranç gibi oynayıp kontrollü geçirmesi anlaşılabilir. Ancak fark 6 puanken ve ikili averaj rakip lehineyken, neden bu kadar temkinli oynadığı sorgulanmalı. Bu noktada eleştirilmeyi hak ediyor.
Hakem Vincic, sahadaki psikolojiyi iyi yöneten, güven veren bir yönetim gösterdi. Ancak adalet tek maçlık değil, sezon boyu sağlanmalı. Eğer geri kalan haftalarda yine yerel hakemlerle devam edilecekse, bugünkü “tarafsız yönetim” sadece bir illüzyondan ibaret olacak.