Dörtlü mü, üçlü mü?
Galatasaray, Osimhen takıma katıldığından bu yana ‘üçlü mü, dörtlü mü oynayacak?’ sorularıyla haftaya giriş yapıyor. Okan Buruk’un yeni formülleri üretme çabasını çok doğal buluyorum. Bir tarafta camianın sevgilisi Icardi, diğer tarafta -kendi bölgesinde- dünya arenasında ilk 5’te bulunan bir figür...
Elfsborg maçında üçlü sistemi tercih eden Okan Buruk, derbiye ‘risksiz’ bir planla çıkmak istedi ve dörtlü sistemi tercih etti, Jakobs’un yokluğunda Barış Alper Yılmaz’ı tercih etti ve sağ önde Sallai’ye forma verdi. Kağıt üzerinde Barış tercihi mantıklı gözükse dahi 4-4-2 şablonu Beşiktaş’ın elini bir yönden güçlendiren bir şablon. Bu diziliş ile kanatları ve hatlar arasını kontrol edebilirsiniz ama bu merkezden vazgeçmeniz anlamına geliyorsa kocaman bir ünlem! Ki maçta bunun yansımalarını gördük. Özellikle ilk yarıda Beşiktaş’ın merkezi, Galatasaray’ın merkezine üstünlük kurdu.
Bu futbol denen oyunda alınabilecek en büyük risk; merkezde dominasyon kuramamak. Oyunun adı üstünde merkezi. Birinci bölge ile üçüncü bölgeyi bağlayan alan…
Siyah-beyazlılar, orta alanı seri şekilde geçti ancak hücum aksiyonlarını tamamlamakta güçlük çekti. Ek olarak Davinson Sanchez’in her zamanki gibi agresif oyunu, rakibin pek çok hücum aksiyonuna ket vurdu.
4-4-2 sistemi sabah kalktım böyle oynayayım denilecek bir sistem değil. Üstelik oyuncu profillerinin el verişli olması elzem. Tıpkı üçlü sistem gibi… Çok fazla antrenman, çok fazla mesai, çok fazla pratik isteyen işler bunlar… Ayrıca artık modern futbolda bu formasyonların çok da bir işlevi kalmadı. 90 dakikada 3-5 tane formasyon oynanıyor, teknik adamlar takımlarını bu doğrultuda çalıştırıyor. Formasyon ve esneklik kavramlarının birleştiği bir denklem aslında…
Sallai’den gösterişsiz oyun
Roland Sallai, Davinson Sanchez'den sonra maçta en çok beğendiğim oyuncu oldu. Her iki takım oyuncuları da topla çok fazla oynadı. Sallai ise ayağına aldığı her topu doğru kullandı. Ayağında fazla tutarak hücum aksiyonlarının ritmini bozmadı. Doğru şiddette, doğru yönde paslarını iletti. Yeri geldi topla mesafe de katetti.
Kritik Viraj
Galatasaray, kritik virajları oyun defoları olsa bile şimdilik geçti diyebiliriz. Bir hafta ara sonrasında Tottenham maçı da oldukça önemli. Takımın en yüksek oyununu orada görmek gerekiyor. Tempolu oyunu sürdürülebilir hale getirdiği vakit Galatasaray’ın skor avantajını alamaması absürt kaçar. Önemli olan ilk 11 tablosunu rayına oturtmak ve yola öyle devam etmek diye düşünüyorum. Burada kalkıp teknik ekibe kimse ‘’o oynamasın, bu oynamasın’’ diyemez. Çünkü bu işin mutfağında değiliz, biz sadece sorgularız ya da varsayımlar üstünde argüman üretiriz ama hiç bir zaman gerçeğe ulaşamayız. ‘’Yusuf Demir’i oynat veyahut Eyüp’e noldu?’’ diye konuşmak oldukça kolay. Çamur atmak, kılıf uydurmak da sevdiğimiz işlerden.
Teori doğru, pratik yanlış: Beşiktaş
Giovanni van Bronckhorst'un sahaya sürdüğü 11'i eleştirmek doğru olmaz. Belki Rashica ile başlansa sağ koridorda daha diri hücum aksiyonları izleyebilirdik. Onun dışında tutarlı bir 11 vardı sahada.
Zaman zaman doğru işleri yapan ama bu doğru işleri sonuna kadar götüremeyen bir Beşiktaş vardı. Galatasaray'ı hiç tehdit edemediler. Özellikle merkezi rahat deldiğin denklemde, ön taraftaki oyuncuların üretime daha çok meyilli olması gerekiyordu. Immobile ve Semih standartlarının altında kaldığı gibi Joao Mario da sahada yoktu.
Her şeye rağmen Galatasaray duran toptan golü bulmasa belki daha farklı maç izlemiş olabilirdik.