Saplantı, şizofreni: Türkiye'de spor...

Türkiye'deki spor anlayışının futbol merkezli olması ve farklı branşlara olan ilgisizlik üzerine...

Saplantı, şizofreni: Türkiye'de spor...
Abone Ol

''Türkiye'de futbol şizofrenik bir oyun. Benim Samsun'da doğmuş, büyümüş bir çocuk olarak Beşiktaş'ı tutuyor olmam kültürel bir şizofrenidir.'' Bu sözler, çoğunuzun tanıdığı, genellikle 'boş laf' yaptığı düşünülen sevgili Cem Dizdar'a ait.

Bizlerde, sokaktan geçen birisine "Hangi takımı tutuyorsun?" diye bir soru yöneltildiğinde, "Adanaspor" şeklinde bir cevap geliyorsa, bu genelde beklenmedik bir cevap olur. "İlla ki vardır canım, ailende Beşiktaşlı, Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı. Mutlaka birisine sempatin vardır." Bu tarz geri dönüşler de alınıyor.

Ülkemizdeki spor kavramını ele alış biçimimiz tamamen futbol endeksli. Peki, futbol merkezli spor iklimimiz ne durumda? Doğulan, sokaklarında koşuşturulan, havasının solunduğu semt takımlarını tutmak, diğer coğrafyalarda normalken, bizim ülkemizde 'normal' takla atmış durumda. Norwich'te doğmuş birisinin Chelsea'yı ya da Brighton'da doğmuş birisinin Manchester takımını tutması, orada beklenmedik bir durum. Bizim ülkemiz özelinde öğrenilmiş yanlışlar başka seviyede... 

Peki futbol çemberinden çıkarsak, nasıl bir tablo önümüzde? Diğer branşlara yönelik ilginin var olduğunu söylemek oldukça zor. Futbolun altına voleybol ya da basketbol yazılır. Yazılır ama onların da kitlesi oldukça düşük.

Tekrar sokak örneği verelim. Birisi "Ben kriket takip ediyorum" şeklinde konuşsa, ülkemizde maalesef alacağı tepkiyi az çok tartabiliyoruz. Özellikle günümüz kuşağı için futbol dışında spor takip etmek, 'marjinallik' kavramına sıkıştırılmış durumda. Futbol özelinde bir eleştiri dile getirdiğinde, "Sen tenis izle o zaman." diyen bir spor seyircisinden bahsediyoruz.

Çok basit gelebilir ama ülkenin kültürel değişimini de gösteren en büyük faktörlerden birisi spordur. Ülkenin spor endüstrisi, spor seyircisi, toplumun kültürel aynasıdır. O toplum hakkında size bilgi verebilir.

Spor özelinde en majör örnek Amerika'dır. NFL, MLB, NBA, NHL, UFC... Bu bahsini geçirdiğim sporların tamamı bir rekabet içindedir. NFL, bunlar içinde en çok ayrılan spor olsa dahi diğer sporların takipçisi azımsanamayacak derecede çoktur. Hepiniz NBA'nin ilk ya da ikinci sırada olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama son 10 yıllık periyotta NBA adına müthiş bir gerileme yaşanmıştır. MLB ile zaman zaman ikincilik için yarışıyorlar. Fakat her şeye rağmen, spor dalları arasında reklamlar, gelirler ya da sponsorlarda yoğun bir adaletsizlik göze çarpmıyor. Çünkü hepsinin alıcısı mutlaka var. Ülkedeki spor izleyicilerinin dolu alternatifi mevcut. En büyük lükslerden birine sahipler; o da seçim yapabilme özgürlüğü. Bununla birlikte spor medyaları da çılgın bir seviyede. Hedef kitleleri zengin içeriklerle besliyorlar.

uniacco.com

Görsel: Uniacco /2024

Türkiye'de farklı spor branşlarına erişmek, günümüzde yeni yeni kolaylaşıyor olsa bile, maalesef oldukça geriden geliyoruz. En büyük silahımız olan futbolun da ne halde olduğu, taraftarların kitlesel hareketlerinin ne kadar acımasız olduğu ortada. Kimseye benzememek, kendi kültürel doğrularımızın olması ülke adına nefis bir zenginliktir. Lakin biz ne ölçüde becerebiliyoruz?

Sporun bir eğlence aracı olduğunu unutmuş olmak, tüm dinamikleri yerinden oynattı. Tuttuğu takımı 'tanrılaştırmak', bizim ülkemizde normalimiz oldu. İnsan, sağlığının ve ailesinin önüne renklerine saplantılı şekilde bağlı olduğu takımı koyuyorsa, ben de yanına kocaman bir soru işareti koyarım. Bunun adı tutku değil, saplantıdır. Şizofreniye giden bir yoldur.