Okan Buruk'un başlarda sıkıntılı olan süreci Beşiktaş-Başakşehir maçlarıyla çıkışa geçmiş ve gün geçtikçe sistem kendisini olabilecek en iyi seviyeye getirmiş ve ilk yılında Galatasaray Okan Buruk yönetiminde. 14 maç üst üste kazanıp rekor kırarak ligi şampiyon olarak tamamladı. Bireysel oyuncu performanslarından elbette bahsedebiliriz ama rakibi karşılama, baskı düzeni, geriden oyun kurma ve hücum çeşitlerinin içselleştirilmesi aslında işin sırrıydı.
Muazzam bir sezondu.
Beklenti o ki zaman geçtikçe sistemin ufak tefek kusurları düzeltilsin, daha nitelikli oyuncularla daha da yukarıya çekilsin ve bir önceki sezonun üzerine koysun.
Beklendiği gibi olmadı. Özellikle de sezonun başlangıç bölümünde. Peki ama neden? "Oyun Felsefesi" neden daha yukarıya çekilmedi yapılan onca transfer sonrası? Bunun cevabı "oyun felsefesi" tanımının içerisinde gizli.
Biliriz ki "dizilim" bir takımın oyun felsefesini "tek başına" belirleyemez, o sadece oyuncuların sahanın içerisine geometrik olarak nasıl yerleşeceğini söyler. Onlarca farklı 4-4-2 ya da 4-3-3 bulabilirsiniz. Bunun üzerine dizilime ait bölgelerde oynayan oyuncuların tipolojisi ile beraber teknik adamın sahaya koyduğu strateji toplamda bir oyun felsefesi oluşturur. Bu hikayede kritik nokta belirlenmiş dizilimde yer alan oyuncuların tipolojileri ile oyun felsefesinin kurduğu yakın ilişki.
Galatasaray Okan Buruk ile ikinci yılına girerken orta saha ve pres karakterli Mertens bölgesine Kerem'i ve solda forvet karakterli Kerem yerine de Zaha'yı monte ederek oyun felsefesinin temel taşlarından olan oyuncu tipolojilerini hiçe sayarak başladı, tekledi. Peki ne zaman düzeldi de 17 maçlık seri başladı? Mertens'in yeniden kadroya girip Kerem'in kendi bölgesine geçilmesi ve Barış Alper Yılmaz'ın "raşitzalık" yapacağı sol kenarda ilk 11 çıkmasıyla. Pres odaklı geniş alan hücumu içeren oyun felsefesinin ihtiyaç duyduğu tipolojiler sahanın içerisinde olduğunda.
Geçen sezonun başında Mertens ile Kerem ya da bu sezon Young Boys maçına dönersek eğer Mertens ile Batshuayi arasında var olan "tipoloji farkı" aslında sonucu da belirledi, gelişimi de durdurdu. Aynı zamanda transferde isabetsizlik oranını da arttırdı. Guardiola kaleye Oliver Kahn'ı ya da Peter Schmeichel'i almazdı. Kötü kaleci oldukları için değil asla. "tipoloji farkı". Pas konusunda sıkıntılı olan oyuncu baskı konusunda iyiyse bu Klopp'un ilgisini çekebilir yine Guardiola için tercih sebebi olmasa dahi.
Tam da bu noktada Rashica yerine dayanıklılığı güçlü bir kanat ya da Mertens kadroda düşünülmediğinde pres gücü yüksek bir on numara düşünülmesi gerekiyordu.
Güzel haber ise Roland Sallai kültürel şok yaşamaz ve sakatlıklar olmazsa bu sistemin ihtiyacı olan tipolojilerinden birisi. Ne kadar iyi futbolcu olduğu bu uygunluk durumu gerçekleştikten sonra bakılmalıdır. Tipoloji belirlenmiş bir sistem varsa ilk bakılması gereken nokta olmalıydı.