İsabetli pas oranı elde etmek, top kaybı yapmamak bir sanattır. En iyi örneklerinden birisi de Toni Kross... Kariyeri boyunca attığı pasların isabet oranı &90 barajını aşmış.
Peki top kaybetmemek bir sanat ise tam zıttı neden sanat olmasın? İstikralı bir şekilde yapılıyor, hatadan ders çıkarılmıyor ve hatta bir yerden sonra rakip tarafından sezilebilir duruma geliyorsa elbette bu da bir sanattır!
Galatasaray'ın maç boyunca -a'dan z'ye tüm oyuncularının- yapmış olduğu basit, ama bir o kadar major olan pas hataları acı faturanın en büyük sebebi oldu. Galatasaray'ın 'anlamsız' top kayıpları, rakip adına anlamsız olmaktan çıkıp NİMET niteliği taşıyan bir olgu haline dönüştü.
Beşiktaş'ın 'iyi oyun' görüntüsüne sebebiyet veren en büyük olgu Galatasaray idi. Beşiktaş elbette maça çalışmıştı, net bir plan vardı ve istediklerini aldı. Fakat ''Beşiktaş harika oynamadı, Galatasaray çok kötü oynadı. Üstelik tek sebep top kayıpları da değildi.'' cümlesini kursam büyük bir itiraz gelmez diye düşünüyorum...
Galatasaray'ın top kayıpları rakibine konfor alanı sundu, kurdun dişine kan değdirdi!
...
Nelsson'a yapılan eleştirileri masum görmüyorum. Dünya'daki her oyuncunun başına gelecek bir durumu yaşadı. Önemli olan bunun takıma ve devamında Nelsson'un sezona yayılan performansına sirayet etmemesi. Nelsson kendisi adına geçen bu kötü maçın, performansına ket vurmamasını sağlaması gerekiyor.
Okan Buruk, kariyerinde yaptığı hatalardan bir tanesini daha tekrarladı, takımın merkezini boşaltarak oyuna hâkim olabileceği düşüncesine kapıldı. Takımın merkezi oyundan silinince takım, başı kesilmiş horoz misali kaldı. Zaten akmayan pas trafiğinin vanasını tamamen kapattı.
Yaz boyunca yanında bulunan Zaha'yı tercih etmeyerek ilk resmi maçta Kerem Aktürkoğlu'nu sahaya atması da ilginçti. Zaha, geçen sezon formayı almakta zorlandı (bunda kendi payı da var) fakat kendisine teklifler olmasına rağmen takımda kalmayı ve mücadele etmeyi seçti. Kampa erken katıldı, hazırlık maçlarında yeterli düzeyde performans verdi. Okan Buruk'un en fazla övdüğüm yönü forma adaletini iyi sağlaması idi. Fakat bu maç ile biraz da olsa zedelendi diyebilirim. Zaha ilk 11 tablosunda yerini alsa ve kötü oynasa Zaha eleştirisi yapılırdı, 'Okan Buruk'un tercihi' şeklinde eleştiriler yapılmazdı. Aradaki farkı görebilmek mesele...
Galatasaray, Gabriel Sara hamlesini yaparak kağıt üstünde iyi bir hamle yaptı gibi gözüküyor. Bu transfer özellikle Jelert transferini daha anlamı hale getiriyor. Jelert çizgiye uygun bir bek değil(elbette bu çizgiyi hiç kullanmıyor anlamına gelmemeli) Boey'in aksine daha çok merkeze doğru kayan türden. İç koridorları kullanmakta daha mahir. Dolayısıyla Sara'nın ofansif gücüne seviye atlatacağı gibi Sara'nın defansif defolarını örtmekte Jelert'in görevi olabilir. Dolayısıyla genel tablo üzerinden Galatasaray'ın oyununa hareket ve tempo katabilecek önemli bir oyuncu. Ki 'hareket' ve 'tempo' kavramları Galatasaray'ın ihtiyacı olan belki de en önemli unsur (bunu daha da açardık fakat yazıyı genel amacından saptırmak istemiyorum)
...
Van Bronckhorst, Beşiktaş'ın havasını değiştirdi. Bu, su götürmez bir gerçek.
Yapılan transferler kağıt üzerinde isabetli duruyordu, sahada ise yansımalarını sekans sekans görüyoruz.
Fakat Beşiktaş'a hala transfer lazım. Defans hattına can suyu verecek kritik oyuncular elzem... Yönetim bunun üstünde eminim çalışıyordur.
Galatasaray'ın ofsayta takılan 2 golünde Mauro Icardi'ye ve Kerem Aktürkoğlu'na pasların atıldığı konumdaki rakibe sunulan konfor alanı ve tandemde oluşan boşluklar göze çarptı. Burayı da daha isabetli bir sağ bek transferi ile doldurmak ve hatta stoper tandemine bir sağ stoper daha eklemek Beşiktaş'ın oyununa seviye atlatacaktır. Bu bahsini geçirdiğim seviye atlatma mevzusu, oyunun her iki yönü için de geçerli. Topsuz oyundaki oyun zekasının artışı, parselasyon işleminin tutarlılığı ve toplu oyundaki akışkan pas trafiği ile Beşiktaş'ın oyunu fazlasıyla güçlü hale gelir.