Fenerbahçe bu kez farklı bir risk yönetimi ile sahada yer almıştı.
Savunmayı alabildiğine kalesinden uzak yapmak isteyen ev sahibi ekipte dikkat çeken bazı ayrıntılar söz konusu idi.
Birinci bölgenin büyük kısmını oyunun iki fazında da riske edip buradan arttırdığı enerjiyi takım boyu kısaltmaya harcayan bir Fenerbahçe vardı sahada.
Beklerinin topla buluşma mesafesinin kalesine uzaklığı ortalama 40 m idi.
Bu boş alanı tolere etmek ise Amrabat varlığı ile mümkündü.
Fark şu ki;
Amrabat stoperlerin arasına girmedi. Stoperleri sağına ve soluna aldı.
Savunma ve oyun merkezi direkt Amrabat ile ilişkili idi.
Szymanski, takımın sıkışması muhtemel zamanlarda geri koşular atarak sol içte oluşabilecek aksaklıkları dengeledi. İlk kez bir ofansif orta saha oyuncusunun beki ileri itecek şekilde konumlandığını görmüş olabilirsiniz.
Fenerbahçe'de bir diğer ilginç ayrıntı ise oyuncuların adeta birbirine bağlı biçimde kaymalar yapmaları idi.
Rotatif biçimde birbirinin yerine geçen ve top henüz kendisinde iken kademe almayı hedefleyen bir yapı sahneye konmuştu.
Maximin'in topla buluştuğu temas ettiği ve koşular attığı bölgeler tam anlamıyla plan dahilindeydi.
Rakibin yumuşak karnına iyi çalışmış, sıkı tutulmaya çalışılan merkezin dıştan ekstra koşularla delinebileceği bir strateji vardı.
Bekleri bu kadar yüksek konumlanan bir takımın kanatları tabi ki sağlı sollu ofansif orta saha bölgesini üçleyecekti ve öyle oldu.
Maçta her iki dokunuşundan birinde takımı ileri taşıyan Mert Hakan da rahatlatıcı istasyonlardan biriydi.
Kısaca özetlemek gerekirse Fenerbahçe, önce derin savunma konusunda net doneler koyarken bugün yüksek çizgide savunmayı sahneledi.
Sürekli daha iyiyi arayan Mourinho ise oyunu çeşitlendirme peşinde keskin virajlardan dönüyor ve üstüne koymaya çalışıyor bu süreçte.
Kırılgan bir dönem gibi duruyor. Ama sanki beklemeye değer gibi de...
Dört golle alınan üç puan, oyuna bakarsak üç puandan daha fazlası...