Bugün Beşiktaş deplasmanında Fenerbahçe, belki de sezonun en önemli maçına çıktı. Maçın öncesinde gündem saha dışında yoğundu.Galatasaray’ın puan kaybının ardından, her yıl olduğu gibi saha dışında oluşturulan kaos ortamı yine Türk futbolunu sarsmaya başladı.
Kendini mağdur ilan ederek gündemi manipüle eden bir yaklaşım, bu yıl da sahneye çıktı. Ancak bu durum yeni değil; yıllardır Fenerbahçe ve Galatasaray, saha dışı oyunlarla adeta bir satranç oynuyor. Ne yazık ki, bu kaotik ortamların çoğu zaman Galatasaray’ın lehine sonuçlandığını görmek de pek şaşırtıcı değil.
Bugünkü derbi, saha içinde olduğu kadar saha dışında da bir güç gösterisi anlamına geliyordu. Ali Koç ve Acun Ilıcalı’nın, Fenerbahçe’nin haklarını savunma ve saha dışındaki etkinliğini artırma çabaları, saha içindeki sonuçlarla desteklenmezse, bu mücadelenin bir anlamı kalmaz. İşte bu yüzden Beşiktaş deplasmanındaki bu maç, sadece üç puandan fazlasını ifade ediyordu. Fenerbahçe’nin bu sezonki kaderini belirleyecek bir sınav ve belki de sezonun en önemli kırılma noktasıydı.
Sezon başında Fenerbahçe’nin orta saha kurgusu Amrabat, Fred ve Szymanski üçlüsüyle hem dirençli hem de dengeli bir yapıya sahipti. Ancak bugün Beşiktaş derbisinde Fenerbahçe, orta sahada Amrabat ve Fred’in önünde Oğuz, Tadic, Maximin ve Dzeko gibi ofansif ağırlıklı bir 11’le sahaya çıktı.Bu, daha riskli bir kurgu olsa da yaratıcı ve hızlı hücumlarla etkili olmayı hedefleyen bir planın göstergesiydi.Beşiktaş ise Salih, Musrati ve Gedson üçlüsüyle daha sert ve mücadeleci bir orta saha yapısıyla başladı.
Taraftarına kendini affettirmek isteyen Beşiktaş, derbi motivasyonu ve tribün desteğiyle sahada agresif bir tavır sergiledi. Fenerbahçe’nin bu atmosferde sabırlı ve akıllı oynaması, rakibin tribünlerini alevlendirmeden oyunu kontrol altında tutması gerekiyordu. Bugün, sadece teknik bir mücadele değil, aynı zamanda mental bir savaş da sahada yaşandı.Fenerbahçe’nin bu baskıyı yönetip doğru stratejiyle oynaması, maçın kaderini belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacaktı.Maalesef bütün bu stres yönetilemedi.
Beşiktaş, beklenenin aksine topa sahip olma yerine, topu rakibe bırakıp geçiş hücumlarını arayan bir oyun planıyla sahaya çıktı. Fenerbahçe, ilk yarıda yakaladığı fırsatları değerlendiremeyince, bu durum Beşiktaş’ın iştahını daha da artırdı. Özellikle orta sahadaki mücadelelerde üstünlük kurduğu anlarda, Rafa Silva topu Fenerbahçe yarı alanına etkili bir şekilde taşıdı; ancak final paslarında isabet sağlayamayarak bu fırsatları değerlendiremedi. İlk yarı boyunca iki takımın da zaman zaman oyunu dengelediği bu mücadelede, skor tabelasına yansıyan bir üstünlük olmadı.
Maçın geneline baktığımızda, Fenerbahçe ön bölgede Maximin dışında herhangi bir organizasyonda etkili olamadı. Hücumda yakalanan iki net fırsatta da Dzeko’nun bunları değerlendirememesi, oyunun seyrini Fenerbahçe adına olumsuz etkiledi. İkinci yarıda gelen karambol golünde Beşiktaş 1-0 öne geçti ve atamayana atarlar kuralı bir kez daha kendini gerçekleştirdi. Fenerbahçe kırılgan Beşiktaş camiasına resmen can suyu oldu.
Fenerbahçe, eline geçen bu fırsatı inanılmaz kötü değerlendirerek bir kırılma maçında daha büyük bir hata yaptı. Pozisyon bulduğu anları sonuçlandıramadığı bu maçta, eksikleriyle sahaya çıkan ve yaralı bir görüntüde olan Beşiktaş’a adeta ilaç oldu. Bu sezon iddialı olduğu kadar saha dışında yoğun bir algı savaşının yaşandığı bir ortamda, Fenerbahçe bir kez daha yara aldı. Böylesine kritik bir dönemde bu kayıp, hem mental olarak takımı yıpratacak hem de sezonun geri kalanı içinde taraftarında yine acı bir tat bıraktı.