Belki de en büyük problem, yeşil zemindeki rekabetin çok ötesinde, görünmeyenlerle ve zincirlerle futbolun esir edilmesinde yatıyordur...
Teknik direktörlerin/koçların asli görevi: Elindeki mevcut yapıyla efektif işlere imza atmaktır. Fakat asli görev dışında yan parçalar da oldukça önemlidir. Çalıştığı kulübün menfaatlerini ve değerlerini korumak elzemdir. Kulübün camiası ile uygun bir kimyayı yakalamak da teknik direktör disiplinlerinin işleyiş çarkına sürülen yağ gibidir, gıcırdamaları ve pürüzleri yok eder. Yani çalıştırıcılar sektörün içinde bölünmek zorundalar. Salt saha içi performansı yeterli olmuyor, hatta bu artık sıradan bir parametre olarak görülüyor. Tıpkı İngilizcenin artık ikinci dil sınıfına girmemesi, dünyanın ana dili şeklinde kabul görülmesi gibi.
Bu yazdıklarım dünyanın her tarafında böyledir. Lakin Türkiye’de dinamiklerin daha farklı, daha kaotik ve daha esnek olduğu su götürmez bir gerçektir.
GÖRÜNMEZ KABUK, BÜYÜK ZİNCİRLER
Ülkemizdeki teknik direktörler ligin mevcut kabuğunu kırmakta zorlanıyor. Başaranlar ise farklı noktalara ulaşıyor ancak bunlar bir elin parmağını geçmez. Bahsini geçirdiğim kabuk aslında çok sert bir materyalden de oluşmuyor. Çünkü sistematik veyahut rasyonel bir dayanağı yok. Sadece güçlü olanların yarattığı ortamın bir sirayeti. Görünmez bir kabuk.
Ülkemizin çalıştırıcıları, özellikle genç yaştaki değerlerimiz sıkışmış durumdalar. İnanmadıkları, istemedikleri oyunu oynatmak zorunda kalıyorlar. Onlara istedikleri konfor alanı sunulmuyor. Konfor alanından kasıt maddi destek değil, teknik ekibin beyin fırtınasına içinde bulunmasına izin vermemesi. İşleri pamuk ipliğine bağlı. 2 yıkıcı mağlubiyet ile görevlerinden alınma tehlikesi var. Hayallerden uzaklarda, farklı bir evrende güçlü olanın gönlünü okşayacak şekilde düşünmek zorunda bırakılmak… Ne kadar acı.
İşin daha vahimi, kulübün taraftarları ateşe, verilmiş şekilde bu güçlülerin hâkimiyeti dahilinde. Yanarak sağa sola da kaçamıyorlar çünkü büyük zincirlerle birbirlerine bağlanmış durumdalar.
‘’Teknik direktörler nefes almaya çalışan balık gibidir’’
- Giovanni Trapattoni.
Bu bağlamda toparlayacak olursak, teknik direktörlerin görevleri sadece sahada başarı elde etmekle sınırlı değil; kulübün değerlerine sahip çıkmak, camia ile uyumlu bir ilişki kurmak da esastır. Ancak Türkiye'deki futbol ortamı, genç teknik direktörler için oldukça kaotik ve karmaşık. Güçlülerin oluşturduğu bu görünmeyen yapının içinde, yalnızca saha içi başarıları onları belirli bir noktaya kadar taşıyor. Sadece fikirlerinizin çelişmesi bile tüm işleyişe ket vurmaya yetiyor. Kulüplerin her organı, teknik direktörlere daha özgürlükçü bir ortam oluşturması , onlara vizyonlarını hayata geçirebilecekleri bir alan sunması şart. Aksi takdirde, bu daralan ortamda sıkışan çalıştırıcılar ülke futbolunda faydalı olamadan buharlaşacaklar. Belki de en büyük problem, yeşil zemindeki rekabetin çok ötesinde, görünmeyenlerle ve zincirlerle futbolun esir edilmesinde yatıyordur…