Maçtan önce şöyle bir İlk 11 e baktığımda; Fenerbahçe, milli ara sonrası önemli değişikliklerle sahaya çıkmaya hazırlandığını gördüm. Kostic’in ilk 11’e monte edilmesi ve Maximin yerine tercih edilmesi, arkada Osterwolde ile sol bek ve gerektiğinde sol stoper rolünde oynaması, takımın saha içi dinamiklerini değiştirecek gibi görünüyor.


Bu değişiklikler, farklı formasyonların aynı anda sahada uygulanabilirliğini arttırıyor. 3-5-2, 4-4-2, 4-3-3 veya 4-2-3-1 gibi esnek dizilişler, takımın hem hücum hem de savunmada daha zengin varyasyonlar denemesine olanak tanıyacak mı göreceğiz…Ancak, geçen sezon ligin en iyi oyuncusu olan İrfan Can Kahveci’nin hala yedek kalması, özellikle milli takım performansı göz önüne alındığında, büyük bir soru işareti olarak karşıma çıktı.

Bugüne kadar oyundaki donukluk ve beklenen akışkanlığın eksikliğiyle karşılaştık. Bu değişiklikler, oyun akışını hızlandıracak mı? Bu sorunun cevabını almak için sahada Fenerbahçe’nin ne yapacağına odaklanacağız.

Öte yandan, Galatasaray önemli bir galibiyet alarak puan farkını 9’a çıkardı. Maç eksiğimiz olsa da, bu fark psikolojik olarak takım üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. Sezon başında Osimhen transferine müdahil olmayarak rakibimizin şampiyonluk ihtimalini güçlendirdik. Sonrasında da evimizde aldığımız mağlubiyet, bu farkın oluşmasına zemin hazırladı. Bu sezon, gemileri yaktığımız bir yıl. Her maç, bir kırılma anı potansiyeli taşıyor. Ancak fark 9… Maç eksiğimiz olsa bile, bu yılın bir şampiyonluk yılı olup olmayacağı büyük bir soru işareti.

Bu noktada Fenerbahçe için bu yılı sadece hedef odaklı değil, gelişim sezonu olarak düşünmek daha doğru olabilir. Hem saha içi yapılanmalar hem de uzun vadeli hedefler göz önüne alındığında, takım mirası için bu yılki gelişmeler daha büyük anlam taşıyor. Samsunspor karşısında alınacak sonuç ne olursa olsun, Mourinho’nun takımına kazandırmak istediği esnek taktik anlayışı ve oyuncuların buna vereceği yanıt, Fenerbahçe’nin geleceği için çok daha kritik.Buna ek olarak açıkcası mevcut durumda alınacak kötü sonuçlarla kırılarak sil baştan başlama lüksümüz yok. Bu nedenle, bu sezon ne gemileri yakmalıyız ne de büyük umutlar beslemeliyiz.


Samsunspor, Alman teknik direktörüyle birlikte bu sezonun en dikkat çeken takımlarından biri oldu. Derbiler haricinde deplasmanların en zoru diyebilirim. Önceki maçlara kıyasla daha kompakt ve yakın oynayan bir takım izledik. Mourinho, genelde “defansif” bir hoca olarak bilinir ama aslında onun takıntısı, sahada birbirine bağlı ve kompakt bir takım yaratmaktır. Yani eleştirim, defansif olmasından değil, oyuncuların aralarındaki bu sıkı bağlantıyı kuramamış olmalarından kaynaklanıyordu. Bugün ise bunun geliştiğini görmek sevindirici.

Maçın başında 2 etkili atak yapmamıza rağmen, yine bitiricilikteki zayıflık yüzünden bunları değerlendiremedik. Bu sezon yaşadığımız en büyük sorunlardan biri de bu zaten; pozisyonları kaçırdıkça oyun içinde düşüş yaşıyoruz. İlk 10 dakikadan sonra gelen basit top kayıpları, takımın hala taktiğe tam adapte olamadığını ve tam hazır olmadığını gösteriyor.

Neyse ki 25. dakikada Tadic’in attığı şans golüyle sahneye çıkması işleri biraz değiştirdi. Deplasmanlarda attığı açılış golleriyle yine ne kadar önemli bir katkı verdiğini gösterdi. Bu golden sonra tribünlerin baskısı azaldı ve Fenerbahçe’nin özgüveni yükseldi. Anlamsız pas hataları azaldı, skoru artıracak birçok fırsat yakaladık.

Diğer maçlara göre daha çok pas oyunu oynandığını da söyleyebilirim. Bu, Maximin’in yokluğunda daha pasör ayakların sahada olmasıyla mı yoksa taktiksel bir tercih mi, ileriki maçlarda daha iyi anlayacağız. Özellikle Kostic, pas kalitesiyle ön tarafta çok kritik paslar atarak hücumları yönlendirdi.Özellikle atakları bitirecek son paslardaki kalitesi çok değerliydi.


Skoru artıracak fırsatları değerlendiremeyen Fenerbahçe, ikinci yarıya rakibini kendi alanında karşılayarak başladı. Bu oyuncu grubunun genetiğine pek uymayan bu yaklaşım, 48. dakikada cezalandırıldı ve skor 1-1’e geldi. Böyle coşkulu tribünlerin olduğu deplasmanlarda bu kadar rahat gol yemek gerçekten tehlikeli. Nitekim taraftar da oyuna dahil olarak, mutlaka 3 puan alınması gereken bu maçta sıkıntılı bir sürecin başlangıcını tetikledi.Tansiyonun yükselmesiyle birlikte Emre Kılınç özelinde yaptığı sert fauller için bu maçta kalbinin ve beyninin çelişmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Sertliğin arttığı  58. Dakikada Mourinho sahadaki bütün sarı kartlı oyuncularını çıkartarak mantıklı bir hamle yaptı.Bu değişikle oyuna giren Maximin yedekten girince etkinliğini çok daha fazla göstereceği savunma arkası alanını bularak 2-1 lik skoru getirdi.

Ancak öne geçtikten sonra tekrar rakibi kendi sahasında karşılayan Fenerbahçe ilk goldeki gibi davetiye çıkardı.Göztepe deplasmanının bir kopyası yaşandı.Böylesine basit, üç haneli puan toplanarak şampiyon olunan bir ligde bu kadar kolay puan kaybetmek, ekim ayının ortasında şampiyonluktan olmak demektir.Bu saatten sonra yapılacak tek şey; Avrupa hedefiyle beraber  önümüzdeki sezona hazırlık olacaktır.