Fenerbahçe’nin UEFA Avrupa liginde oynadığı Twente maçını yorumlayan Khalid Boulahrouz’un Türk futboluna yönelik eleştirisi, yıllardır süregelen bir gerçeği net bir şekilde ortaya koyuyor: Vizyon eksikliği, istikrarsızlık ve plansızlık. Türk kulüpleri, büyük transferlerle taraftarlarını heyecanlandırmayı başarıyor; ancak bu hamlelerin çoğu, kısa vadeli ve günü kurtarma çabası olarak kalıyor.

  
Boulahrouz’un bu sözleri, Türk futbolunun son yıllarda içine düştüğü kısır döngüyü özetler nitelikte: 
 
“Genelde Avrupa’da başarısız olmuş büyük futbolcuları transfer ederler. Ve bir de büyük bir ismi olan teknik direktör alırlar. Her yıl bir şeyleri değiştirirler. Sürekli farklı oyuncular, farklı teknik direktörler… Kesinlikle bir vizyonları yok.” 
 
Çok iğneleyici sözler. Bu eleştiriyi duyup öfkelenmek yerine bu eleştiriden bir ders çıkarmak gerekiyor.  Evet, Türk futbolu bu kısır döngü içinde ama bence futbolumuz bu kısırdöngüden çıkabilir. Tabii bunun için çok köklü bir dönüşüm gerekiyor.
 
Boulahrouz’un eleştirdiği en temel konu, büyük isimlere dayalı transfer politikası. Türkiye’deki kulüpler, Avrupa’da zirve yapmış ancak kariyerinin son döneminde olan yıldız futbolcuları transfer ederek kısa vadeli başarıyı hedefliyor. Elbette, bu transferler taraftarlar için heyecan verici ve kulüplere anlık bir prestij, forma satışından gelir, medyada yer edinme gibi değerler kazandırıyor. Ancak bu futbolcular, çoğu zaman Türkiye’deki zorlu lig ortamında beklentileri karşılayamıyor ya da uzun vadede takıma katkı sağlayamıyor.
 
Öte yandan, sürekli değişen teknik direktörler ve bu değişimlerle birlikte gelen farklı oyun anlayışları, kulüplerin bir oyun kimliği oluşturmasını zorlaştırıyor. Bir teknik direktörün bir sezonda dahi yerini koruyamadığı bir ortamda, takımların sahada belirgin bir oyun felsefesi oluşturması imkânsız hale geliyor.
 
Ayrıca kulüplerimiz, uzun vadeli bir vizyon oluşturma konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Futbolda başarılı olmak sadece pahalı transferler yapmakla değil, bu transferleri akılcı bir sistem ve vizyon dahilinde yönetmekle mümkündür. Avrupa’nın dev kulüpleri, altyapıdan yetiştirdikleri oyuncuları uzun vadeli projelerle A takıma kazandırırken, Türk kulüplerinde bu süreç genellikle göz ardı ediliyor.
 
Finansal olarak batağa saplanmış durumdaki kulüplerimizin artık altyapılara daha fazla yatırım yapması ve bu altyapıdan çıkan sporculara daha fazla şans vermesi ve sabretmesi gerektiği aşikâr. Yıldız futbolcuların yerine genç yeteneklere şans vermek, uzun vadede çok daha sağlıklı bir futbol ekosisteminin oluşmasına katkı sağlayacaktır. Biraz klasik olacak ama doğruyu belirtmekten bir zarar çıkmaz; Ajax, Dortmund gibi kulüplerin izlediği genç oyuncu yetiştirme modeli, Türk kulüpleri için de örnek olmalı. Altyapıdan gelen genç yetenekler hem kulübün kimliğini oluşturacak hem de mali açıdan sürdürülebilir bir model yaratacaktır. 
 
Tabii bunun yanında kısa vadeli başarılara odaklanmak yerine, kulüplerimizin teknik direktörlere uzun vadeli projeler için zaman tanımaları gerekiyor. Pep Guardiola’nın Manchester City’de ya da Jürgen Klopp’un Liverpool’da yaptığı gibi, bir teknik direktörün takımı geliştirebilmesi için sabır gerekir. 
 
Kulüpler, kariyerinin son dönemindeki yıldızları transfer etmek yerine, geleceğe yatırım yapacak genç ve potansiyelli oyuncuları kadrolarına katmalı. Hem sportif başarı hem de bu oyuncuların ileride satışıyla ekonomik kazanç sağlanabilir. Vizyon sadece kulüp yönetiminde değil, futbolcu seçimlerinde de önemlidir. Genç ve gelişime açık futbolcuların yanı sıra, liderlik vasıflarına sahip tecrübeli oyuncuların da takım içinde yer alması, takım ruhunu ve başarıyı artıracaktır.
 
Boulahrouz’un sert eleştirileri Türk futbolu için bir uyarı olarak algılanmalı. Başarı sadece büyük isimlerle değil, uzun vadeli planlamalar, akılcı yönetim ve vizyoner bir futbol felsefesiyle gelir. Bugün Avrupa’nın zirvesinde yer alan çoğu kulüp, bu saydığım doğru adımları atarak sürdürülebilir başarılar yakalamışlardır. Türk futbolunun da bu yolda ilerleyebilmesi için artık bu adımları atması gerekiyor.