Bir büyük takım, henüz 9'uncu haftada, ezeli rakibinin sahasına bu kadar umutsuz gidiyorsa, orada sorun, zannedilenden daha büyük demektir.

Kadro kalitesinden, takım olma bilincine, ideal 11'den çoşkuya kadar her alanda Galatasaray'ın üstünlüğüyle geçen bir maç izledik.

Beşiktaş mücadele etmedi diyemem, bilhakis bu sezonun en inatçı takımı vardı sahada.
Ancak kalite farkı öyle büyüktü ki, bu kadar kötü bir Galatasaray'a 90 dakikada 2 şut çekebildi Beşiktaş.

Amartey-İcardi, Tete-Bahtiyar, Tayfur-Kaan Ayhan eşleşmeleri, Beşiktaş'taki sorunun ne olduğunu gösteren eşleşmelerdi.

Bazen çok havalı bir kadron yoktur ama öyle bir takım olmuşsundur ki, herkese yaparsın o kabadayılığı. Beşiktaş'ta ne havalı kadro vardı ne takım olma alışkanlığı.

BURAK YILMAZ

Futbol kariyeri boyunca fırtınalarla boğuşmuş bir oyuncunun teknik direktörlüğe de benzer bir ortamda başlaması, kaderin bir cilvesi olsa gerek. Burak Yılmaz mental olarak düşmüş, fiziksel olarak geride kalmış, kalite olarak rakiplerinden çok daha eksik durumda bir takım aldı, üstelik ligin 8. haftasında.
Galatasaray maçında kadro seçimi konusunda bazı hataları olsa da, oyun planı çok da kötü değildi. Ama benim değinmek istediğim nokta plandan çok, oyuncuların başkaldırmaya çalışmasıydı. Evet oyun belki henüz çok yükselmedi ama en azından sezon başından beri takımın üstüne çökmüş olan o ağırlık, o vurdumduymazlık sanki yavaş yavaş kalkıyor.
Bu iyiye işaret ama önümüzdeki maçlar için daha fazlasına ihtiyaç var.

SEÇİM

Seçim tarihi nihayetinde 17 Aralık olarak açıklandı.
Takvime baktığımızda bu süreçte Beşiktaş'ın 11 maç daha oynayacağını görüyoruz. Neredeyse koskoca bir sezonun 4'te 1'ine denk gelen bir maç sayısı bu.
Beşiktaş'ın bu kadar uzun süre, bu belirsizlikte yol alacak olması ne kadar yanlış.