Fırat Günayer, Süper Lig'de 5. hafta oynanan maçları ve meydana gelen olayları kaleme aldı.
WEGHORST'UN VARSA!
Beşiktaş'ın oyun planı netleştikçe, futbolun doğal akışı doğrultusunda, rakiplerin tedbir katsayısı da artıyor.
Ömer Erdoğan, Sivasspor maçında set oyununa dönen Beşiktaş'ı durdurmak için, orta sahayı çok adamla tutup, Dele Ali- Gedson-Salih üçlüsünü kilitlemeyi planlamıştı.
Açık konuşmak gerekirse, biraz temaslı ve sert oyunun, biraz da kötü zeminin etkisiyle, Ömer Erdoğan'ın planı tam anlamıyla tuttu.
Beşiktaş 3 maçtır yaptığı baskı ve rakibi boğma işini bir türlü yapamadı.
Dakikalar 32'yi gösterdiğinde Gedson-Dele Alli ikilisinin attığı isabetli pas sayısı sadece 5'ti.
Tüm bu karmaşaya, Necip-Rosier anlaşmazlığı yüzünden yenen gol de eklenince, siyah beyazlılar kocaman bir saha içi krizle karşı karşıya kaldı.
Beşiktaş'ın bu maça özel çözümü ise basit ama faydalıydı. Siyah beyazlılar orta sahada kilitlenen oyunu, kenarlara taşıyarak, hücum aksiyonunu ortalar üzerinden yapmaya başladı.
Süper Lig'de birçok takım için çözümsüzlük hali gibi gözüken kenar ortalar, Weghorst sayesinde Beşiktaş'a ilaç oldu.
Hollandalı, indirdiği 2 topla takımını krizden çıkartırken, ilk yarı sona erdiğinde istatistik tabelasında, 19 ortanın 7'sinin isabetli olduğu yazıyordu. Bu durum, elbette orta yapanların maharetinden çok, ceza sahasına gelen her topa, bir şekilde ulaşabilen dev Hollandalı'nın becerisiydi.
Beşiktaş ikinci yarıya 'Necip-Rosier-Muleka üçlüsünün koordinasyon probleminden kaynaklı bir golle başlasa da, geçmiş maçlarda şahit olduğumuz panik olma durumunu yaşamadı.
Bunda elbette bu sezon ilk kez oyuna giren Josef'in etkisi büyüktü. Beşiktaş'ın saha içi lideri, hem hücumda hem savunmada takımı sakinleştiren isimdi.
Topu ikinci yarıda rakibe veren ancak panik olmadan oynamanın avantajıyla, daha olgun ataklar yapan Beşiktaş penaltı golüyle bu acayip maçtan 3 puanla ayrıldı.
METE KALKAVAN!
2 hafta önce Trabzonspor - Galatasaray maçında 34 faul çalınırken, aynı gün başka bir coğrafyada, Liverpool maçında 11 faul çalınmıştı.
Hakem Mete Kalkavan 34 rakamını kendisine hedef olarak almış ki, her pozisyona düdük çalarak, maçın akmasına çok ciddi şekilde engel oldu.
Dakikalar 21'i gösterdiğinde oyun fauller nedeniyle 11 kez durmuştu. Mete Kalkavan'ın faul çaldığı pozisyonlarda, ısrarla kartını kullanmaması ise, sertliğin dozajının artmasına sebep oldu.
Bu garip yönetimden cesaret alan oyuncular faul şiddetini arttırınca, tribünler de gerilmeye başladı.
Tribün demişken, Mete Kalkavan'ın hiç durmadan sahaya yabancı madde atılmasına ses çıkartmaması ise, saha dışı olayların fitilini ateşleyen en önemli etken oldu.
Nasıl futbolcular, sertliğe göz yuman hakemden cesaret aldıysa, tribünler de herhangi bir yaptırım olmamasından dolayı, öfkenin dozunu her geçen dakika arttırdı.
Nitekim maçın bu kadar gerilmesinde, saha içi saha dışı olayların bu kadar büyümesinde, hakem yönetiminin çok ciddi etkisi vardı.
Maç sonunda Josef'e gösterilen kırmızı kart ise, işin tuzu biberi oldu.
Pozisyonu dikkatle izleyenler, sahaya atlayan taraftarın tek hedefinin Beşiktaşlı oyuncular olmadığını, hakemin de ciddi bir tehlike altında olduğunu görebilir.
Josef adamı çekip almasa, devamında çok büyük bir ihtimalle hakem Mete Kalkavan hedefteki isim olacaktı.
Mete Kalkavan'ın Josef'in sahadaki şiddet olayını durdurma eylemini, taraftara saldırı olarak yorumlaması ise tam anlamıyla fiyaskoydu.
OLAYLAR
Türkiye'de sokakta bir adamın kafasına çakmak ya da şişe attığında, önce karakolluk, sonra mahkemelik oluyorsun.
Tribünde ise aynı hareketin herhangi bir karşılığı yok. Oyuncuya istediğin yabancı maddeyi atıp, elini kolunu sallaya sallaya evine gidiyorsun.
Üstelik bu eylemin, tribünde bir namı oluyor ve çok matah bir şeymiş gibi bununla övünüyorsun.
Son 2 yıldır genç futbolculardan, milli oyunculara kadar bir çok ismin kafasına geldi bu yabancı maddeler.
Ortada ne yaptırım var ne de ceza. Blok kapamayı cezadan saymıyorum çünkü yaptırımı kişisel hale getirmezsen, bir etkisi olmuyor.
Fanatik adam "ben çakmak atmayayım, blok kapanır'' diye düşünmez ancak işin içine hapis cezası ya da tribünden ömür boyu men cezası girerse, o çakmağı atmaz.
Bu kadar basit bir mantık üzerinden şu işi çözemiyor olmamız korkunç.
Karşılaşma öncesi, güvenlik önlemleri kapsamında, 'maçın olaysız geçmesi için, Beşiktaş taraftarının deplasmana gelmesine engel olunmuştu.
Olaysız maç bu ise, olaylısı nasıl olacak merak ediyorum.
ÖLÜ TOPRAĞINI ATAN GALİBİYET!
Galatasaray'da teknik direktör Okan Buruk, ligde mağlubiyeti olmayan Gaziantep FK'ya karşı, elindeki en büyük hücum silahı Gomis'i ilk 11'de çıkartmayı tercih etti.
Bunun sebebi elbette güney ekibinin iyi bir savunma takımı olmasıydı. Belli ki Okan Buruk formsuz Seferovic'le bu defansı aşamayacağını hesaplamıştı.
Galatasaray, oyuna geçtiğimiz maçlara oranla çok daha baskılı başladı. Bunda takımın iştahının payı büyüktü. Galatasaray hem oyunu kontrol edip hem de rakibine pozisyon vermemeyi başardı.
İlk yarıda topa yüzde 64 sahip olan sarı kırmızıların en büyük sorunu ise yine skor verimsizliğiydi. Rakip ceza sahasında 18 kez topla buluşan Galatasaray, sadece 1 net pozisyon bulabildi.
Elbette bu tip sorunları tek bir oyuncu üzerinden okumak doğru değil ancak Kerem Aktürkoğlu bu maçta Galatasaray hücum hattındaki kara delik gibiydi.
45 dakikada 35 kez topla buluşan Kerem bu topların 18'ini rakibe atarken, girdiği 7 ikili mücadelenin de 6'sını kaybetti. O yüzden de ilk yarıda top kontrolü Galatasaray'da olsa da net pozisyon bulmakta çok zorlandılar. Galatasaray'ın hala hücum aksiyonu konusunda gelişme göstermemesi ne kadar düşündürücüyse, Abdülkerim Bardakçı'nın gördüğü kırmızı kart sonrası gösterilen performans ise bir o kadar özeldi.
Sarı kırmızılılar Gaziantepspor gibi diri bir takıma karşı 10 kişiyle çok güçlü bir mücadele verdi. İlk yarıda 11 kişiyle 0,8 olan gol beklentisi ikinci yarı 10 kişiyle 1.46'ya yükseldi.
Bunda Galatasaraylı oyuncuların üstün gayretinin yanı sıra, Gaziantep FK'nın oyun dengesini bir türlü bulamamasının da etkisi vardı.
11'e 11 ne yaptığını bilen bir takım görüntüsü çizen Erol Bulut'un takımı rakip eksik kalınca adeta plansız kaldı. Tecrübeli hocanın sarı kırmızıları bu şekilde yakalamışken doğru kurguyu oluşturamaması elbette Gaziantep FK açısından hayal kırıklığıydı. Özellikle Galatasaray'ın bir ara neredeyse tek hücum silahı haline gelen Sacha Boey'la ilgili aksiyon alamaması da Erol Bulut'un hanesine yazılan eksilerden biriydi.
Bu tip maçlar motivasyon açısından önemlidir. Galatasaray'da hala ciddi bir hücum organizasyonu sorunu var. Ancak sezon başından bu yana takımın üstünde bulunan ölü toprağı bu maçla birlikte atılmış olabilir. Neticede Gaziantep FK gibi fizik gücüyle nam salmış bir takımı, 50 dakika eksik oynayıp, yenmek kolay iş değil.
SACHA BOEY
21 yaşındaki sağ bek maçın uzak ara yıldızıydı. Defansif bir görevde olmasına rağmen Galatasaray'ın tüm hücum aksiyonlarında yer aldı. Maçın en çok ikili mücadele kazanan oyuncusu olan Sacha Boey'un sahada en çok adam eksilten ikinci oyuncu olması ise çok değerliydi. Dubois sakatlanmasa belki de takımdan ayrılacak olan Sacha Boey'un bu performansı, teknik heyet için de önemli bir ders olmalı.
YAŞAR KEMAL UĞURLU
Futbolda istikrarlı formsuzluk ya da beceriksizlik olmaz. Oyuncu kötüyse eninde sonunda gönderilir. Hoca kötüyse istifa eder. Başkan kötüyse seçim olur.
Netice de kötü giden her şeyin sonunda değişim yaşanır. Bu değişimin yaşanmadığı tek yer hakemlik müessesi. Yaşar Kemal Uğurlu istikrarlı bir şekilde kötü maçlar yönetip, karşılaşmanın önüne geçiyor.
Biz bu işten çok sıkıldık. MHK sıkılmadı mı?
FENERBAHÇE'NİN EN RAHAT OYUNU!
Jorge Jesus'un 5 kişilik rotasyonuna Valencia'nın cezası da eklenince, Fenerbahçe geçen haftaya göre yarı yarıya değişmiş bir kadroyla sahaya çıktı. 3'lü savunmadan vazgeçmeyen Jesus, orta sahayı Crespo ve Arao ikilisiyle oluşturarak rakibin çıkış yollarını kapattı. King'in hızı ve driplingi, Joao Pedro'nun da üstün meziyetlerine güvenen Portekizli hoca, oyun kurgusunu bu iki ismi topla buluşturmak üzerine kurmuştu.
Transfer tahtası kapalı olan Kayserispor'un yenilikçi hocası Çağdaş Atan ise kadrodaki zaafiyetlere rağmen, topu orta sahada kapıp, geçiş oyunuyla Fenerbahçe'nin savunma arkasına sızmayı planlamıştı. Bu oyuna göre iki takım orta sahada çarpışacak, o bölgeyi kazanan maçı da kazanacaktı. Fenerbahçe orta sahasına, Alioski ve Ferdi'nin doğru katkıları da eklenince, sarı lacivertliler için galibiyet kaçınılmaz oldu. Elbette Fenerbahçe'nin oyuncu kalitesinin rakibine oranla çok daha iyi olmasının da bu galibiyette etkisi büyüktü.
Sarı lacivertliler rakip ceza sahasında çok anormal bir baskı yapmasa da, oyunun kontrolünü hiç kaybetmeyerek çok rahat bir galibiyet aldı. 90 dakika tamamlandığında Kayserispor, Fenerbahçe ceza sahasına sadece 5 kez girebilmişti.
Jesus'un takımı geçen hafta olduğu gibi bu haftada rakibini tam 9 kez ofsayta düşürdü ki bu elbette tesadüf değildi.
Neticesinde Fenerbahçe maçın son dakikasına kadar oyunun hakimi olarak maçı kazandı.
JESUS ROTASYONU
Vitor Pereira'nın en çok eleştirildiği konulardan biriydi rotasyon. Hocaya yapılan "doğru 11'le hedefe gitmiyor" eleştirisi gayet de yerinde bir eleştiriydi. Jesus'un yaptığı rotasyonda ise bambaşka bir haklılık var. Fenerbahçe 44 günde 11'inci resmi maçını oynamış durumda. Portekizli hoca, belli ki takımlarımızın fizik güçlerinin, özellikle sezon başında bu tempoyu kaldıramadığının farkında. O yüzden de kadroyu dinlendirerek sahaya sürüyor.
JOAO PEDRO
Fenerbahçe'nin hücum gücünü tartarken Joao Pedro'nun oyununa bakmak lazım demiştik onun yokluğunda.
Brezilya asıllı İtalyan oyuncu ilk 11 çıktığı ilk maçta kalitesini belli etti. Pedro belli ki Fenerbahçe'nin hücum hattının en ucundaki bireysel yetenek eksikliğini giderecek kapasitede. Üstelik bu yetenekteki oyuncular takım arkadaşlarının da kalitesini ve görünülürlüğünü arttırırlar. Sezon başından bu yana hücumda çok etkili olamayan Arao'nun ilk asistini yapması gibi.
TRABZONSPOR'UN OYUN PROBLEMİ!
Geçen sezon şampiyonluğu haftalar önce kazanan Trabzonspor'un bu başarısı erken planlama, takım uyumu ve konsantrasyon üzerine kurgulanmıştı. Bu sezon ise bu 3 temel noktanın tamamında da sorunlar olduğunu görüyoruz. Ligin 4'üncü haftası biterken, takımın 1 numaralı forvetinin ayrılması da, Nwakaeme'nin yerinin doldurulmaması da planlamada problem olduğunu gösteren somut gelişmeler. Takımın uyumu konusunda da henüz çok önemli bir aşama kaydedilmiş değil. Abdullah Avcı'nın haftalardır ''topu rakibe vererek kazanayım'' oyununun bir plan mı yoksa mecburiyet mi olduğu artık soru işareti. Çünkü bu maçta Trabzonspor topu almasına rağmen, yine pozisyon üretmekte zorlandı. Bakasetas ve Abdülkadir Ömür'ün takıma dönmesi elbette önemli. Ancak oyunculardaki konsantrasyonun geçen sezonki gibi olmadığı da aşikar. Nwakaeme'nin yerini Trezeguet'yle doldurma planı ise henüz tutmuş değil.
Ümraniyespor mütevazi kadrosuyla iyi oyunlar sergilemeye devam ediyor. Üst üste alınan 1-0'lık mağlubiyetler can sıksa da, oyun anlamında gidişatları hiç de fena değil ve bunun, ileride meyvelerini toplayacaklar diye düşünüyorum.
ARDA KARDEŞLER.
Yayıncı kuruluşta 3 hakemin birden pozisyonları yorumladığı Trio programını önemsiyorum.
Ne de olsa takdir hakkı denen bir hadise var ve kararlar hakeme göre değişebiliyor.
Bu hafta programda 3 hakem de Ümraniyespor'un 2 penaltısının verilmediğini açıklayınca, Ümraniyespor isyanını sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla gösterdi. Hakemlerin maçın önüne geçme hevesi ne yazık ki bizim ülke futbolunun geleneği haline gelmiş durumda. Kimisi bunu bile isteye yaparken, kimisi yetenek problemleri nedeniyle bu kargaşaya sebep oluyor. Arda Kardeşler'in durumu 2'ncisinden ibaret. Süper Lig'de 97'nci maçını yöneten Arda Kardeşler'in kamuoyu tarafından ''iyi yönetti'' dendiği maç sayısı 3'ü geçmiyor. E bu istikrarlı grafiğe bir de Var'daki Özgür Yankaya eklenince, ortaya çıkan manzara da bu oluyor. Sanki futbolumuzun yapay zekaya değil de, beceriye ve iyi eğitilmiş hakemlere ihtiyacı var.
Fırat Günayer