Fenerbahçe, Trendyol Süper Lig'in 12. haftasında Adana Demirspor ile deplasmanda 0-0 berabere kaldı.
Bazı maçlarda oyun önemsizleşir. Özellikle ligin son virajında bu tarz maçlar oynanması olağandır. Ama Fenerbahçe ana oyuncu havuzundaki ciddi eksiklikler nedeniyle erken zamanda pragmatik oyunu çağırmak zorunda kaldı. Bugün önde oynayan pozitif futbolu 90 dakikaya yayan bir Fenerbahçe görme amacıyla maçı izlemedim. Görmek istediğim sadece bu maça özel ikili bağlantılar, geçiş oyunu ve ADS’ye özel planlardı. Maç öncesinde Samet ve Oosterwelde uyumsuzluğunun net şekilde tespit edilmesi, İsmail’in kırmızı kart cezalısı olması sebebiyle teknik ekipten sürpriz bir kadro yapılanması bekliyordum. Ancak bunu göremedik.
Bir Zajc Meselesi
Ligin en zor deplasmanlarından birinde tempo olarak sahadaki 10 kişi oyun felsefesi olarak daha oturaklı ve kompakt oynamayı tercih ederken orta sahada gezen, Adana’ya turist olarak gelmiş Miha Zajc hangi taktik akılla 83 dakika sahada kaldı anlamıyorum. Özellikle oyunun belli döneminde Slovenyalıya odaklanarak maçı takip ettim. Transfer döneminde 2,5 ay sözleşme görüşmeleri yaparken ne kadar kötü bir hazırlık dönemi geçirdiğini anlamak hiç de zor değildi. İkinci topların ve geçiş oyununun öneminin bu kadar bariz olduğu bu maçta orta saha tamamiyle Crespo'nun sırtına binmiş durumda devam etti. Fenerbahçe defansın sakarlıklarını örtmek için rakibini normalden daha geride karşıladı. Bu oyunda mücadele bu kadar önemliyken Miha Zajc'ın kaçak güreşmesi ve ön alanın ilk yarıda bulunan olgun atakları çok cömertçe harcaması 2 puana mâl oldu…
Genel görüşün aksine ben Fenerbahçe'nin ön hattının formsuz ve fiziksel olarak yorgun olduğunu düşünmüyorum. Mental yorgunluk ve konsantrasyon kaybı ile birlikte takımın orta saha ve defansta eksik olması, ön tarafın özgüvenini düşürdüğü kanısındayım. Normalde yakalanılan benzer pozisyonları çok daha akıllı, bazen riskli paslarla net gol pozisyonuna çeviren ileri hat, acemi olgunlaşmamış atakları hızlı şekilde bitirmeyi amaçladı. Burada sıkıntı asla kalite değildi. Ön tarafın kendi standardının altında kalmasının nedeni psikolojik olarak takım içi özgüvenin azalmasıydı. Çünkü önde olası top kaybı yaşandığında hızlıca 2. topu alacak Djiku-Fred-İsmail-Becao dörtlüsü, Fenerbahçe takımı için bir sigorta görevi görüyordu. Nitekim bu eksiklikler ileri hattın son pas ve vuruş tercihlerini etkiledi. Çünkü bitirilemeyen atakların ve top kayıplarının bu orta saha ve defans kurgusu ile Fenerbahçe kale önünde cezalandırılacağını anlamak zor değildi.
Fenerbahçe'den bu maça özel beklentim, ev sahibinin boşalttığı alanları geçiş oyunuyla zorlayıp, özellikle Dzeko'nun orta sahaya kadar gelip boşalttığı alana Szymanski'nin koşularıyla sonlanan ataklar oluşturmasıydı. Ancak bu maça özel hücum çeşitliliğini görmedik. Fenerbahçe aynı oyununu daha düşük kalite ve tempoyla oynamaya çalıştı. Defans aksiyonu dışında hücumda farklılık tercih etmedi.
Ancak bütüne baktığımızda böylesine zor bir deplasmanda takımın merkezinden 4 oyuncu eksikken galibiyeti kaçıracak bir oyun oynamak, kalene isabetli şut dahi çektirmemek şampiyonluk yolunda yitirilen özgüveni geri kazandıracağını düşünürken, yine skandal kararlarla kötü hakem yönetimiyle karşılaşınca, Fenerbahçe için evdeki hesabın çarşıya hiç uymayacağını, gelecek fikstür için yönetimin saha dışında nasıl bir tavır alıp, sahadaki alın terini nasıl koruyacağını merak ediyorum. 73. dakikada Oosterwolde'yi 3 oyuncu boğazından tutup kündeye yatırdığında ve cezalandırılmadığında bu lig için doğruları yapmanın ne kadar anlamsız kaldığını maalesef kabullenmiş durumdayım. Benim bu umutsuzluğum, umarım oyunculara sirayet etmeden yönetim tarafından saha dışında dağıtılır. Ligin iki takımlı bir yarış haline geldiği artık kesinleşti. Milli aranın ardından eşit puandaki ezeli rakipler sonuna kadar birbirlerinin ensesinde olacak gibi duruyorlar. Ayrıntıların bu kadar belirleyici olacağı bu yarışta,hakemlerin maç içi ve lig standartlarını gözden geçirmelerini, futbol paydaşlarının bu konuda farkındalık içinde olmalarını temenni ediyorum.