Bugün milli takımınızın aday kadrosunda yer alan futbolcuların 2002’de üçüncü olan ya da 2008’de yarı final oynayan kadrolardan daha yetenekli olduklarını söyleyecek halim yok ama Montella’nın elindeki kadronun futbol tarihimizin birçok jenerasyonundan da daha önde olduğu, en azından Avrupa’da oynayan ya da yetişmiş isimlerden oluştuğu ortada…

İspanya, Real Madrid beş kez arka arkaya Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazandığında da, Real Madrid’in Akbaba Beşlisi fırtına gibi estiğinde de, Barcelona Cruyff yönetiminde 4 yıl arka arkaya şampiyon olduğu, Wembley’de Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazandığında da, Real Madrid, yeni yüzyıla iki büyük kupayla girdiğinde de büyük futbol ülkesiydi ama bir şey eksikti. Franco döneminde 1964’te ev sahibi oldukları, katılımı az Avrupa Şampiyonası dışında milli takım düzeyinde elle tutulur tek bir başarıları yoktu.

Milli Takım, kulüpler arası rekabete, otonom yapı altında farklı bölgelerin siyasi hesaplarına yenik düşmüştü. Barcelona-Real Madrid rekabetinin önüne koyabilecekleri bir milli takım sevgileri yoktu. Sözleri olmayan bir milli marş, kırmızı bir forma, kim oynarsa kim oynamadı kavgaları…

Euro 2008’e giderken Aragones, Raul’u kadroya almadığında Madrid medyasının kopardığı fırtına büyüktü. O günlerde “Roja” (kırmızı) nın peşinde diye bir kampanya yaptılar. Jenerasyon yetenekliydi ama önceki jenerasyonların kazma olduğunu kim söylebilirdi ki?

Aragones herkesin ağzını tıkamayı bildi. İspanyol Milli Takımı, 44 yıl sonra Avrupa Şampiyonu oldu, ardından Dünya Kupası yetmedi İtalya’yı sahadan sildikleri Euro 2012 finali… Harika bir Almanya kadrosu kupalara hep uzaktan baktı, ellerinde 2014 Dünya Kupası yükseldiğinde ise İniesta ve arkadaşları erken evlerini yolunu tutmuştu Brezilya’dan…

***

Bugün milli takımınızın aday kadrosunda yer alan futbolcuların 2002’de üçüncü olan ya da 2008’de yarı final oynayan kadrolardan daha yetenekli olduklarını söyleyecek halim yok ama Montella’nın elindeki kadronun futbol tarihimizin birçok jenerasyonundan da daha önde olduğu, en azından Avrupa’da oynayan ya da yetişmiş isimlerden oluştuğu ortada…

Euro 2022’de daha iyisini yapabilir miydik? Çeyrek final yani son 8 bizim milli takım için makul bir başarı fazlası ise ayakta alkışlanacak bir performans olurdu. Bugün Uluslar Ligi’nde alınmış ya da alınacak sonuçlardan ya da 2026 Dünya Kupası elemelerinde karşımıza çıkacak rakiplerden bağımsız bir büyük problemimiz var.

Twitter sayesinde milli takıma bakış açısı değişti artık. Tuttuğu kulübün futbolcusunu ölene kadar savunup, ezeli rakiplerde forma giyenlere ise öldüresiye eleştiri, hakaret fenomenlerinden, kulüp muhabirlerine kadar herkesin artık ekmek kapısı. Hedef kitlesinin sevmediği ezeli rakibindeki futbolcuları linçlet, toprağa göm, kendi takımındakileri ise şuursuzca formayı hak ettiklerini savun…

Semih Kılıçsoy’un A Milli Takımı’ndan Ümit Milli Takım’a gönderilişini Montella ülkeye doğru anlatamadı. Arda Güler için yaşanan tercüman faciasına herkes gözünü kapadı. Teknik direktör İtalyan, milli takımı bu kulüpçülük yapan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından korumaya çalışıyor ama nafile… Yerinde olsam bir gün durmam dönerim İtalya’ya…

A Milli Takım çok uzun zamandır linçe malzeme arayanların ham maddesi. Yaşananlar ortada. Kimsenin Milli Takım’ın alacağı sonuçlarla alakası yok. Tek yaptıkları takipçi kitlelerinin duymak istediği hakaretlerin açılış cümlesini yazmak. Sonra gelsin RT’ler, Like’lar..

Böyle devam edecekse Montella’ya ne gerek var ki. Her maçı sırasıyla fenomenler yönetsin. 4 Büyükler’den ikişer futbolcu, Arda Güler, Kerem Aktürkoğlu ve Hakan Çalhanoğlu ile ideal 11 kurulsun. Kimden sakat, cezalı varsa başka takımdan futbolcu alınmasın, 2 kontenjanı bozulmasın… 4 takım x2+3 lejyoner ile yola devam edilsin.. Anadolu takımları da kusura bakmasın, önce fenomen büyütsünler de öyle gelsinler…