Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi’nde kritik bir karşılaşmaya çıkarken, AZ Alkmaar deplasmanında sadece puan için değil, bu yeni kimliğin ve yükselen ivmenin devamı için mücadele vermeliydi Trabzonspor galibiyeti, Fenerbahçe’nin yalnızca sahadaki gücünü değil, kimliğini de yeniden kazandığı bir dönüm noktası olmuştu. Taraftarın sezona olan inancı tazelenmişti; şimdi ise önündeki bu Avrupa maçında  en önemli konu, oyun ve kadro istikrarını sağlamlaştırmaktı.

Oyun istikrarı, kadro istikrarıyla mümkün; kadro istikrarı ise sezon boyunca sürdürülen güçlü bir kondisyon yönetimi gerektiriyor.Fenerbahçe ciddi bir  ivme yakalamıştı ve Mourinho’nun rotasyon hamleleriyle bu ivme dengeli bir şekilde yönetilmeliydi.

Rakip kim olursa olsun, sahaya karakter koyarak oynayan bir Fenerbahçe görmek; kulvar ne olursa olsun, galibiyet alışkanlığı edinmek; takımın kazandığı kimliği sağlamlaştırmak, bu taraftarın artık mazeretsiz görmek istediği tek şeydir.

Bu fikirlerle maç heyecanımı yaşamak için ekran karşısına geçtim.Ancak ummadığım şekilde istikrarsız bir oyun ile karşılaştım.Mourinho artık Fenerbahçe için çok önemli bir role büründü.Ancak onun farklı cephelerde olması konsantrasyonunu etkilemesinden çekiniyordum.Yönetimin özellikle saha dışında bazı sorumlulukları onunla paylaşması gerektiğini düşünüyorum.

AZ Alkmaar, eksiklerine ve genç kadrosuna rağmen maçın başında yüksek bir enerjiyle sahaya çıktı; Fenerbahçe’yi zorlamaya niyetliydi. Fenerbahçe ise bu genç, tempolu rakibine  karşı tecrübesini sahaya koydu, özellikle orta sahadaki Amrabat,İsmail ve Fred seçimi tempoya akıl ve sertlik koyacak nitelikteydi.İlk dakikalar iki taraf için de kontrollü ve ölçülü geçti, ancak yavaş yavaş oyunun kontrolünü eline almaya başladı Fenerbahçe, Alkmaar’ı kendi yarı sahasına hapsetmese de olgun atak başlangıçları yapmayı başardı. Bu baskının mimarı ise Tadic’ti. Rakibin dinamiklerini çok iyi çözmüş bir lider olarak her hareketiyle takım arkadaşlarını yönetti; Fenerbahçe’nin hücum organizasyonları Tadic’in aklından ve ayağından şekillendi. Bu önderlikle Fenerbahçe, sakin ama kararlı adımlarla oyunu kontrol altına alarak sahada istediği düzeni kurmaya başladı.Nitekim 27. Ve 37. Dakikada Edin  Dzeko , 30. Dakikada Maximin net fırsatları değerlendiremedi.Değerlendirilemeyen pozisyonlar temponun düşük seyretmesi, taraftarda bir miktar kaygı yarattı ve bu kaygı gerçeğe dönüştü.Aslında iyi götürdüğü bir maçı çok ucuz savunma hataları ile 3-1 kaybetti  Fenerbahçe.

Bu mağlubiyetin göründüğünden çok daha ağır olduğunu düşünüyorum.Bu maç Fenerbahçe için Avrupa Ligi’nde hayati bir öneme sahipti.Çünkü önümüzde, zorluk seviyesi yüksek ve dirençli rakiplerden oluşan bir fikstür var. Slavia Prag, Olympique Lyon ve Athletic Bilbao gibi bu turnuvayı ciddiye alan, sahada sağlam bir oyun ortaya koyan takımlarla karşılaşacağız. Üst tura çıkmak için bu zorlu eşikten kayıpsız geçmek şarttı. Fenerbahçe, bu kritik aşamada karakterini ve Avrupa iddiasını sahaya koyamayıp;  kazandığı ivmeyi de kaybederek   Avrupa’da serüveninde güçlendirmesi gereken özgüvenini de kaybetti.Ligin zorlu şartları için bir güç gösterisi olarak kullanması gerekirken anlamsız bir kayıp yaşadı.